İsrail’in, Beytü’l-makdis’te üç Filistinli’yi şehit etmesiyle başlayan gerilim, yine İsrail’in işgalci sıfatıyla bu mekanı ibadete kapatarak onu tırmandırmasıyla, yoğun tepkileri beraberinde getirdi.
Kuşkusuz bu tepkilerin en etkilisi Türkiye’den, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan geleniydi.
Erdoğan ilk tepkisinde, Kudüs’teki sıkıntılı günlerin Osmanlı’nın elinden çıkmasıyla başladığını ve günümüzde adeta bir kabusa dönüştüğünü söylemiş ve bu kabusu üreten tek taraf olarak İsrail’in Beytü’l-makdis’i Müslümanlara yasaklayarak, gerilimi fiili işgale dönüştürmek istediğine dikkat çekmişti.
İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Emmanuel Nahshon, bu tepkiye, Beytü’l-makdis’i Müslümanlara ve dolayısıyla ibadete kapatan tarafın kendileri olduğunu unutup, dini özgürlüklere ve azınlık haklarına saygılı oldukları yalanını tekrarlayarak, “Erdoğan’ın kendi ülkesinin sıkıntıları ve sorunlarıyla ilgilenmesi daha iyi olur. Osmanlı İmparatorluğu’nun günleri çoktan bitti. (...) Camdan evde yaşayan Erdoğan’ın başkalarının evine taş atmaması gerekir” şeklinde bir cevap vermişti.
Sözcünün bu cevabında daha azınlık kelimesiyle başlayıp, Filistin halkı üzerinden Müslümanların hak ve hukukuna yöneltilen saygısızlığın, Osmanlı sembolüyle pekiştirilip, camdan ev metaforuyla tehdit katına taşınması önemlidir.
Filistinlilerin dünya nüfusu Yahudilerin dünya nüfusundan bir milyon daha fazla, Filistin topraklarındaki mevcut nüfusu ise Yahudilerinkine eşittir.