Fiziksel ve ruhsal yetkinlikte müşterek uyumu, dengeyi sağlayabilmiş olan bir insanı sağlam olarak niteleriz.
İri cüsseli birinin bir çocuk kadar korkak; metanetli görünen birinin de bir fidan kadar kırılgan olduğuna çokça tanık olmuşuzdur çünkü.
Bu sebeple birini sağlam olarak niteleme konusundaki zikrettiğimiz uyumu, bizzat hayattan edindiğimiz bir tecrübeyle dolaysız olarak kendiliğinden ararız.
Ayrıca beden esasındaki bu uyum arayışında tıpkı et ve tırnak ilişkisini kurarken başvurduğumuz gibi, fiziksel olanın ne kadar ruhsal ya da ruhsal olanın ne kadar fiziksel olduğunu ölçmeye de kalkışmayız. Çünkü bu bilgi her iki varlığımızda müştereken yerleşiktir.
Örneğin parmaklarımızdan birinin ucuna diken battığında canımızın yandığını söylememiz aynı zamanda orada bir tahribata maruz kaldığımızı da dile getirmemizdir. Acıyanın parmak ucumuz mu yoksa canımız mı olduğunu ayrıca belirtmeye gerek duymadığımız gibi, parmağın sayıya tabi oluşuna karşılık acıyı ölçmeye de kalkışmayız; “çok acıdı deriz” sadece ve bu çokluğun sayıya girmediğini bilerek böyle söyleriz.
Bunlardan baktığımızda zikrettiğimiz uyum şartının ötesinde bir insanın sağlamlığına...