Evet, millet tek kelimeyle istiklali için yürüdü o gece.
Torunum, üstümüzden uçan jetlerin ses aralığında “Yürümeliydik değil mi, dede” deyince, ona Hz. Hüseyin’den (ra) nakledilen şu olayı anlattım: Kerbelâ’da bir avuç mümin, Yezid’in binlerce askeri tarafından kuşatılmıştır. Zafer umudu bir yana, ölümden kurtulma ihtimali bile görülmemektedir. Hz. Hüseyin’e nazı geçenlerden biri, durumu özetleyip, ona vazgeçebileceğini, kendisinin değilse de bazılarının ölümden kurtulabileceğini söylemiş.
Hz. Hüseyin ona şu cevabı vermiş: “Eğer bugün ben zulme karşı başkaldırmazsam, korkarım ki Müslümanlardan hiç kimse kıyamete kadar zulme başkaldırmaz.”
Milletin yürüyüşü de bu cümleden bir yürüyüştü. Devlet olmuş ama bağımsız olamamış bir millet, şimdi bağımsızlığına yürüyordu.
Herkes nereye gittiğini biliyordu aslında; her şey her an ters dönebilirdi; bir taramaya, bombalamaya maruz kalabilirdi.
Ama o değnekli ihtiyarından, çocuklara kadar herkes bunu bilerek yürüyordu.