Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Minyatür üzerine bir cümle kurmak

Teamüldür: Müslüman sanatçılar kendi sanatları hakkında konuşmazlar; kalplerine ilham edilenleri sanatlarıyla başkalarının yararlanması için görünürlüğe...

11 Mayıs 2018 | 73 okunma

Teamüldür: Müslüman sanatçılar kendi sanatları hakkında konuşmazlar; kalplerine ilham edilenleri sanatlarıyla başkalarının yararlanması için görünürlüğe çıkardıklarını düşünerek, zaten bilinmezliğe, şeylerin görünmeyen yüzüne bir tür fener olduklarını, o fenere ayrıca sözleriyle fenerlik etmenin gereksiz olduğunu beyan ederler. Hele hele ustaları da susmuşken, ölünceye kadar ustalarına tilmizlikte musir olanlar, bunu bir edebe, hürmete, saygıya ve sevgiye zemin kılanlar hiç mi hiç konuşmazlar.

Bana inanmayanlar, İslam sanat tarihine ve sanatçılarının biyografilerine baksınlar. Zoraki numune kabilinden ve sadece şiirde Fuzuli’ye Şeyh Galib’e mahsus bir iki söz kıpırtısı görebilirler bu konuda, başka bir şey göremezler.

Konuya bir buradan bakın, bir de günümüzde, yaptığı şeyi bir davul gibi omuzuna asıp, dangıl dungul çala çala televizyon televizyon, gazete gazete dolaşan kerametleri kendilerinden menkul karikatür müsveddelerini... Neyse bu asıl sanatsal bir patoloji konusu... yeri geldiğinde konuşuruz inşallah.

Müslüman sanatçının teamülü yukarıda belirttiğim düzeyde olunca, İslam sanatlarının sosyal hayattan kovulmasından (kültürel kopukluğun bir uçuruma dönüşmesinden) sonra da bunları anlama ve dolayısıyla anlatma konusunda ısrarlı olanların bu çabaları, deyim yerindeyse iğneyle kuyu kazmaya dönüşmüş. Bundan en çok zarar gören sanat da minyatür (İslami resim) olmuş. Zaten “İslam’da resim yassah hemşerim” paylamaları karşısında mahcubiyetle içine kapanan minyatür, ne kendisini açık ifadeye sunabilmiş, ne de ifadeye sunmak isteyenlere açık hale gelebilmiş.

Şunca yıllık Cumhuriyet tarihinde minyatürün bu makus talihini kırmaya yönelen tek isim olarak bir Sezer Tansuğ geliyor aklıma. Hani şu Şenlikname Düzeni üzerinden Osmanlı-İslam resmini anlamaya çalışan öfkeli ve geçimsiz yazar! Ondan ilgili yazılarımda yeri geldikçe söz ettim; İslam resmiyle Batı resmi arasındaki bakış (seyir kültürü) ve anlayış (zihniyet) farkları üzerinden tespit ettiği ilginç hususları yer yer paylaşmaya çalıştım; dördüncü yüzyılda Büyük Theodosius zamanında yapılmış olan, (şimdi) Sultanahmet Meydanı’ndaki obeliskin, Şenlikname düzenini kurarken Nakkaş Osman’a nasıl bir örnek oluşturduğunu, yerinde duran bir şeyin, nakkaşların elinde hem de İslami bir muhteviyatı yüklenerek nasıl bir ok gibi ileriye fırlatıldığını onun kelimeleriyle vermeye çalıştım.

Şimdi, minyatür konusunda konuşmakla gerici sayılmak korkusundan kendisini kurtararak konuşabilmiş bir isim daha var elimde: Abidin Dino!

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dâvûd el-Kayserî’nin Mukaddemât’ı 23 Kasım 2024 | 65 Okunma ‘Sanat gayet lüzumlu bi şey olup, olmayınca hiç olmaz!’ 19 Kasım 2024 | 42 Okunma Horasan Erenlerinin ‘Anadolu Mayası’nı hayatın içinde tutmak 16 Kasım 2024 | 98 Okunma Horasan Erenleri hakkında birkaç soru 14 Kasım 2024 | 265 Okunma Horasan Erenleri: Ne devletle ne devletsiz 12 Kasım 2024 | 917 Okunma