Ömer Lekesiz
Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Sanat ve nazariyat mirasımız

Önceki yazımızda meallerini verdiğimiz ilahi hükümler doğrultusunda meyl olarak heva hevesimizin inanç temelinde tesisini olumlu bir teveccüh ve istikbal ile kayıtlı hale getirme esasında teveccühümüzü Rabbimize, O’nun Beyt’ine tabi istikbal üzerinden yönettiğimizi zikretmiş, meylin bu sonuca bağlanmasını da büyüklerimizin yöntemini izleyerek meylin niyeti, niyetin yönelmeyi yani teveccühü, teveccühün iradeyi, iradenin istikameti, istikametin ise eylem(ey)i doğurmasına yormuştuk. Büyüklerimizin

12 Nisan 2025 | 0 okunma

https://w.soundcloud.com/player/?url=https%3A//api.soundcloud.com/trac

Önceki yazımızda meallerini verdiğimiz ilahi hükümler doğrultusunda meyl olarak heva hevesimizin inanç temelinde tesisini olumlu bir teveccüh ve istikbal ile kayıtlı hale getirme esasında teveccühümüzü Rabbimize, O’nun Beyt’ine tabi istikbal üzerinden yönettiğimizi zikretmiş, meylin bu sonuca bağlanmasını da büyüklerimizin yöntemini izleyerek meylin niyeti, niyetin yönelmeyi yani teveccühü, teveccühün iradeyi, iradenin istikameti, istikametin ise eylem(ey)i doğurmasına yormuştuk.

Büyüklerimizin emir âlemine tabi olan işlerimizde öncelikle semavi ilişkiyi gözettiklerini ve bu bağlamda âlem ile yine aynı anlamındaki insanın ruhî (nefsî) hakikatlerini bir bütün olarak temellendirdikten sonra detaya yani unsurları ele almaya yöneldiklerini biliyoruz. Biz de bunu göz önüne alarak, sanat temelindeki ilgili örneklerinden birini Gazzâlî’nin düşüncelerinden iletmek istemiştik.

Burada Gazzâlî’nin düşüncesini öne almamızın nedeni, onun yazma eylemini yukarıda zikrettiğim şekilde semavî bir çerçeve (hava/heva) içinde anlatmasındadır. Bu konunun asıl sanat planında heva ve heves etkisine en açık olan müzik olgusu üzerinden anlatılması da mümkündür. Örneğin Kindî, ud’un dört telinden zîr’i ateş, mesnâ’yı hava, misles’i su, bam’ı toprakla ve yine bunları insandaki kalp, akciğer, beyin ve karaciğerle benzeştirmekle kalmamış yine ud’taki o dört teli gezegenlerden Mars, Jüpiter, Venüs ve Satürn’e; mevsimlerden ise yaz, ilkbahar, sonbahar ve kış’a nispet etmiştir. (Muharrem Hafız, Müzik ve Felsefe – Klasik Dönemde İslam Filozoflarının Müzik Felsefeleri, Klasik, İstanbul 2022)

Biz şimdilik bu kadar bir hatırlatmayla yetinip, müziği -inşallah tekrar açmak kaydıyla- paranteze alarak Gazzâlî’nin el-Me’ârifu’l-Akliyye’sindeki yazı merkezli düşüncelerinden az bir kısmını nakledelim:

“Hava son derece inceldiği vakit ateş olur. Ateş de yoğunlaşmaya başladığı vakit hava olur. Hava incedir, latiftir fakat suya oranla incedir. Ateşe oranla hava ince değil kalındır, yoğundur, kesiftir.

Yazı da şekillere oranla ince, sözlere oranla kalındır, yoğundur. Yazı insanlar arasında elden ele dolaşmasaydı, anlamlar belirlenemez ve nefsler olgunlaşamazdı.

Zira isteklilerine rağmen, tüm dillerin istenilen her anlamı söze dökmediği olur ve öğretim boşa çıkar ve öğrenci zayi olur. Lütfunun bolluğu ve hikmetinin inceliği ile yüce Allah, bazı kullarına ilham etti ve onlar da zihinlerinin duruluğundan, düşüncelerinin rahimlerinden ve gönül madenlerinden bu genel faydayı çıkardılar ve bilginin sürekliliği için iyi bir tedbir aldılar; dillerin yerini tutmak üzere kalemler edindiler; bedenler ruhlara, sedefler incilere ait oldukları gibi yazılanın da söylenilene ait olduğunu ifade ettiler; rûhâni bilgileri, şekil kaleleri içinde korudular ve onları defterler ve sayfalar içinde kaydettiler ki bu rûhâni bilgiler öncekilerden sonrakilere bir hazine olsun ve Allah, yapıcısı ve isteyicisi olduğu işi bitirinceye kadar, bilgi çağdan çağa, topluluktan topluluğa, aileden aileye intikal etsin.

Yüce Allah, Peygamberine kalem bilgisini lütfetti ve şöyle buyurdu: ‘Oku! Kalemi öğreten cömert rabbin, insana bilmediğini öğretti.’ (Alak, 96/3-4) Yazının şerefindendir ki, yüce Allah onun araçlarıyla yemin etti ve şöyle buyurdu: ‘Nûn. Kaleme ve insanların yazmalarına ant içerim!’ (Kelam, 68/(1-2) Öyleyse yazı Allah'ın nimetlerinden bir nimettir ve akıllılar yanında onun iyi bir yeri vardır.

Zira yazı akıllı kişilerin zihinlerinden doğan şeyleri korur ve bilgelerin zihinlerinin yakaladığı şeyleri kaydeder. Yazının eserleri ifade edilen, sözcükleşen kategorileri gösterir; bu kategoriler, şekiller, nakışlar ve örneklerin gerisinde olan sözcük harflerindeki gizli düşünülür rûhâni anlamları gösterir. Bu anlamlar kulların nefslerini olgunlaştırır ve ahiret gününde onları mutlu eden Allah'ın bağış ve nimetlerini gösterir. Gerçekten Allah ‘Geleceğinde şüphe olmayan bir gün için insanları toplar. Allah, vaadinden dönmez.’ (Âl-i İmrân, 3/9)” (İmam Gazâlî, Düşünme, Konuşma ve Söz Üzerine, trc.: Ahmet Kamil Cihan, İnsan, İstanbul 2022)

Gazzâlî, yazı konusunu yine aynı yani semavî ve nefsi bağlamda “Yazının başlangıcında bir istek, bir arzu meydana gelir.” şeklindeki kendi tespiti eşliğinde Kimyâ-yı Saâdet’inde de işlemiştir.

Bu ve verilebilecek başka değerli örnekler üzerinden heva ve heves konusunun sanat temelinde büyüklerimiz tarafından çok iyi işlendiğini teyiden söyleyelim. Ancak özellikle siyasal nedenlerle sanatımızın önü kesildiği için ilgili nazariyatımız da geri plana itilmiş ve gerek şerh edilerek gerekse yenilerek günümüze aktarılması mümkün olmamıştır.


YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sırrı Süreyya Önder, kırık hatıralar ve güzel umutlar 17 Nisan 2025 | 147 Okunma Sanat ve nazariyat mirasımız 12 Nisan 2025 | 37 Okunma Sanat, meyil, yönelme ve yön ilişkisi 10 Nisan 2025 | 142 Okunma Karışık Düşünceler Defteri’nden 08 Nisan 2025 | 31 Okunma Yumruklarımızı sıkmışız sadece bekliyoruz! 05 Nisan 2025 | 111 Okunma