Bizde edebiyat yazarlığı ve okurluğunun mümin-kafir, muvahhit-müşrik, muttaki-azgın ayrımının, –bu ayrıma baş vuranları yobaz, gerici, kültür ve medeniyet düşmanı olarak suçlayacak ya da suçluluk psikolojisine düşürecek şekilde– ortadan kaldırılışından söz ettiğimizde, edebiyatın yokluğuna ya en azıyla sanatla edebiyat arasında geçmişimizde var olan mesafeye işaret etmiş oluruz.
Zira, ecdadımız şiirden terziliğe… sanat – zanaat kelimeleri içinde ifade olunan, –özünde iyilik ve faydanın bulunması anlamında– “seçkin” her işin ilham, feyz, istihkak, Nebiler tarafından öğretilme, pîrleri tarafından talim ettirilme… şeklinde insanlara yani muhataplarına farklı vesilelerle farklı düzeylerde “verildiğine” olan inancımızdan hareketle mimariyi, musikiyi ve şiiri tartışmasız olarak sanata mal ederken, edebiyat dahil bir şeyi kendiliğinden icat etme, bir şeyi örneği olmaksızın yapma, meydana getirme anlamında “ihtiraî” (kurgusal) ve devamında istidaî, ihtiyacî… olan şeyleri de, sanatla sürekli bir dirsek teması içinde tutarak zanaata mal etmişler; sanat ve edebiyat arasındaki mesafe ilham ve kurgu farkıyla ilkin buradan doğmakla birlikte, “İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını...