Müslümanların ibadethanelerine, “secde edilen yer” anlamında “mescit”; “ibadet maksadıyla toplanılan yer” anlamında “cami” denilir. Her ikisi de Kur’an’daki ilk manası “birlemek, tevhit etmek” olan (bkz.: Yahya b. Sellâm, et-Tesârîf) “ubudiyet”e göndermede bulunması bakımından aynı derecede kullanım değerine sahiptir.
Yine de Hac suresinin 40. ayetindeki “savamıu ve biyaun ve salavatun ve mesacidu” ibaresinde üç dindeki ibadethaneler ismen ayrıştırıldıkları ve Bakara 2/187; A’raf 7/29 vd. ayetlerde de “mescit” kelimesi kullanıldığı için, Müslümanların cami kelimesi yerine mescit kelimesini öncelemeleri büyüklerimizce daha uygun görülmüştür.
Önemine binaen şu hususu hemen vurgulamalıyız: En geniş anlamıyla tüm evlerin yapımında yaklaşık aynı malzemeler kullanıldığı gibi, şehirler de çoğunlukla eski şehirlerin ve dolayısıyla eski evlerin üzerine kurulmuşlardır. Bu bağlamda teamülen yeni ibadethanelerin yapımında da eskilerinin yeri gözetilmiştir.
Oryantalist araştırmacıların meşhur mescitlerin altında ya da yanında bir kilise bulunduğuna dair sürdüre geldikleri iddialar hem bu evrensel teamül hem de Müslümanların Hz. İbrahim’in şeriatına -Hanifliğe- bağlı...