Gençliğimde kısa bir süre bir iş adamının ofisinde çalışmıştım.
İşimden önce öğrendiğim ilk şey patronumun sözünde durmayan, borcunu zamanında ödemeyen, üçkağıtçı… biri olduğuydu.
Çünkü işe başlayışımın üçüncü gününde şöyle bir tabloya tanık olmuştum:
Küçücük sermayesiyle kurduğu işini sürdürmek isteyen bir esnaf, ilk üretimini bizim patrona kaptırıp, alacağını zamanında tahsil edemeyince, bırakın işini ayakta tutmayı evine ekmek götürmekten aciz kalmıştı.
Bu kişi o üçüncü gün öğle vakti çalıştığım büroyu basıp, sekreterin “Burada yok, daha gelmedi” demelerine aldırmayıp, patronun kapısını tekmeyle açarak onunla yüz yüze gelir gelmez, zembereği boşanırcasına galiz küfler etmeye başladığında, patronum şu tepkiyi vermişti:
“Küfretme! Yan oda mescittir; namaz kılanlar vardır, duyarlarsa namazları bozulur ayıp olur.”