Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Tasavvufî intisap, mertebeler ve hâller nedir?

Metafizik tefekkürdeki üretkenliğimizi ne zaman kaybettik? Bu soruyu şöyle de sorabiliriz: Tasavvufta (İslâm metafiziğinde) gelinen noktayı bir düşünmede nihai hat olarak benimseyip, ilgili ıstılahlara bir yenisini...

17 Mart 2019 | 238 okunma

Metafizik tefekkürdeki üretkenliğimizi ne zaman kaybettik?

Bu soruyu şöyle de sorabiliriz: Tasavvufta (İslâm metafiziğinde) gelinen noktayı bir düşünmede nihai hat olarak benimseyip, ilgili ıstılahlara bir yenisini eklemeksizin sadece mevcudlarını benzer ifadelerle çoğaltarak, işin salt telkin / taklit ve ezber yönünü güçlendirmeye ne zaman başladık?

Fazla geriye gitmeden, aynı soruyu bu kez yakın zamana göre soralım: Brentano (v. 1917), Husserl (v. 1938), Heidegger (v. 1976) fenomenoloji ve analitik felsefede yeni bir tefekkür tutumunu geliştirirlerken, intisap başta gelmek üzere, onu oluşturan mertebelerin ve hallerin neredeyse tamamını fenomenler olarak “da” niteleyebileceğimiz tasavvufî tefekkürde, biz şerhle ve Osmanlı Türkçesiyle yazılmış metinleri Latinize etmekle kendimizi neden sınırlandırdık?

Hem hak yememek hem mezkur sorudaki sertliği gidermek üzere şimdi şöyle soralım: İsmail Fennî Ertuğrul (v. 1946) ve İsmail Hakkı İzmirli’nin (v. 1946) Panthéisme ile Panenthéisme farkından; tabiatın Tanrıda oluşu ile Tanrının tabiatta oluşundaki farklılıktan hareketle, en azından Vahdet-i vücûdçuluğu modern Batı felsefesinin tasallutundan kurtararak işlevsel kılma gayretleri neden kendi ömürleriyle sınırlı kaldı?

Bunları derken, Merhum Selçuk Eraydın’ın Tasavvuf ve Tarikatlar’ında (ilk basımı: 1964), Mustafa Tahralı’nın Eraydın’la birlikte Latinize ettikleri Ahmed Avni Konuk’un Füsûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi’inin birinci cildinde yer alan (ilk basımı 1987) makalesinde, daha yakın zamandaki iki örnekle Abdürrezzak Tek’in Tasavvufî Mertebeler’inde (2008) ve Abdullah Kartal’ın İlahi İsimler Teorisi’nde (2009) açığa çıkan yoğun tefekkür gayretlerini inkar etmemekle birlikte, nispetler ve izafetler konusunda, tasavvufî pratiklere esas teşkil eden mertebeleri ve hâlleri daha müstakil (fenomenolojiden edinilebilecek yeni imkanlara da mahsus) olarak ele almayışlarından üzüntü duyma hakkımızı kullanmamızın mazur görüleceğini umuyoruz.

Buraya kadar, yazımıza da başlık olan tasavvufî intisap, mertebeler ve hâller nedir, sorusuna verilebilecek ilk cevabın nispetler ve izafetler olabileceğini düşündüğümüz halde, bu düşüncemizi yaslayacağımız yeni kaynaklardan yoksun oluşumuzun doğurduğu sıkıntıyı da bu vesileyle ifade etmiş olduk.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dâvûd el-Kayserî’nin Mukaddemât’ı 23 Kasım 2024 | 31 Okunma ‘Sanat gayet lüzumlu bi şey olup, olmayınca hiç olmaz!’ 19 Kasım 2024 | 42 Okunma Horasan Erenlerinin ‘Anadolu Mayası’nı hayatın içinde tutmak 16 Kasım 2024 | 98 Okunma Horasan Erenleri hakkında birkaç soru 14 Kasım 2024 | 265 Okunma Horasan Erenleri: Ne devletle ne devletsiz 12 Kasım 2024 | 917 Okunma