Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Tecellî ve sanat

Tecellî, tecellâ, celâ, cely Arapça clw kökünden gelen, belirme, görünme, zuhur etme, açığa çıkma, açıklanma, aydınlanma anlamında bir kelimedir; Aramice’si tagallâ’dır;...

28 Ocak 2018 | 76 okunma

Tecellî, tecellâ, celâ, cely Arapça clw kökünden gelen, belirme, görünme, zuhur etme, açığa çıkma, açıklanma, aydınlanma anlamında bir kelimedir; Aramice’si tagallâ’dır; cilâ kelimesi de aynı köktendir.

Kader ve talih anlamlarının yanısıra, asıl Tanrı’nın kendisini şeyler ve hallerde göstermesi manasında kullanılan tecellî’nin ıstılahî karşılığı ise: Sâlikin kalbinde gayb alemine ait nurun belirmesi, ilâhî feyzin müminin kalbinde zuhur etmesidir. (Misalli Sözlük)

Aynı bağlamda, Ebu Nasr Serrâc Tûsî, şunları söyler:

“(Tecellî:) Allah’a yönelenlerin kalplerine Hakk’a yöneliş nurlarının doğmasıdır. Nûrî der ki: ‘Allah yaratıklarına yine yaratıklarıyla tecellî’ eder ve yine yaratıklardan yaratıklarıyla gizli kalır.’ Vâsitî der ki: İşte o zarar ve aldanma günüdür ayetindeki (et-Tagâbün: 64:9) Hakk ehlinin tegâbün ve aldanması fena, rü’yet ve tecellileri ölçüsünde olacaktır.’ Nûrî der ki: ‘Güzellikler onun tecellisiyle oluşur ve güzelleşir. Onun setriyle de kubh ve çirkinlikler meydana gelir.” (el-Lüma’ -İslam Tasavvufu adıyla çev.: Kamil Yılmaz, Erkam Yayınları, İstanbul 2012)

“Kutsalın varoluşunu (tezahürünü) ortaya koyan şeylerin tümü; kutsallık kazanan ve kutsallığı ifa eden” şey için hiyerofani (örneğin: gök); tezahürün bizzat kendisi için epifany (örneğin: gök gürültüsü) terimlerini kullanan Mircea Eliade, dinler tarihini bu terimlerin serüveniyle eşitleyecek kadar cesur davranır.

Ona göre, “(D)in tarihi çoğunlukla kutsalın tecellîsi sürecinde kutsalın değer kaybetmesi ve sonra tekrar değer kazanmasının tarihinden ibarettir. Bu bakış açısıyla, putperestlik ve put kırıcılık hiyerofani görüngüsü karşısında insan zihnin gösterdiği doğal davranışlardır; her iki durumda da doğrulanmaktadır. Çünkü yeni bir hiyerofaniyle karşı karşıya kalan için (Sami dünyasında Musevilik, Yunan-Roma dünyasında Hıristiyanlık) en eski hiyeofaniler yalnızca temel anlamını –kutsalın verili bir kipliğinin tezahür etmesinin anlamını- kaybetmezler, aynı zamanda dinsel yaşamın mükemmelliğe erişmesinin önündeki engeller olarak görürler. Put kırıcılık, hangi türde ve hangi dinde olursa olsun kendi dinsel deneyimiyle olduğu kadar bu deneyimin yaşandığı tarihsel anla da doğrulanır. Zihinsel ve kültürel yetilerine daha ‘uygun’ bir vahiy ile karşı karşıya kalanlar, eski din evrelerinde kabul edilen hiyerofanileri dinsel düzlemde yeniden değerlendirmezler ve bunlara inanmaz hale gelirler.” (Dinler Tarihine Giriş, çev.: Lale Arslan, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2003)

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dâvûd el-Kayserî’nin Mukaddemât’ı 23 Kasım 2024 | 59 Okunma ‘Sanat gayet lüzumlu bi şey olup, olmayınca hiç olmaz!’ 19 Kasım 2024 | 42 Okunma Horasan Erenlerinin ‘Anadolu Mayası’nı hayatın içinde tutmak 16 Kasım 2024 | 98 Okunma Horasan Erenleri hakkında birkaç soru 14 Kasım 2024 | 265 Okunma Horasan Erenleri: Ne devletle ne devletsiz 12 Kasım 2024 | 917 Okunma