Hatırlatalım, Arapça clw kökünden gelen tecellînin, belirme, görünme, zuhur etme, açığa çıkma, açıklanma, aydınlanma anlamında bir kelime; ıstılahen, sâlikin kalbinde gayb alemine ait nurun belirmesi, ilâhî feyzin müminin kalbinde zuhur etmesi mânâsında olduğunu söylemiştik.
Arapça lwn (levn: renk) kökünden gelen renk verme, renklendirme, boyama, boyanma anlamındaki telvîn ise; ıstılahen, bir halden bir hale, bir makamdan bir makama geçme durumda olma demek.(Misalli Sözlük)
Kur’an’da, Fatır Suresi’nin 27. Ayeti'nde zikrettiğimiz tevîn / renklendirme anlamında; “Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin / lisanlarınızın ve ten renklerinizin farklı olması da O’nun sınırsız kudretinin göstergelerindendir. Şüphesiz bunlarda hak ve hakikati idrak eden kimseler için dersler ve ibretler vardır” mealindeki Rum Suresi’nin 22. Ayeti'nde ise cinsleştirme / türleştirme / sınıflaştırma anlamında kullanılmaktadır Isafahanî, Kâmûsu’l- Muhît ve Vankulu da kelimenin bu ikinci anlamını daha çok öne çıkarırlar.
Kâşânî (Tasavvuf Sözlüğü, çev.: Ekrem Demirli, İz Yayınları, İstanbul 2004), et-telvîn’i “Kulun hallerindeki değişiklik” olarak açıklarken, onun tecellî ile ilişkisini telvînü’t-tecellîyyi’z-zâhirî (zâhirî tecellîlerin telvîni), telvînü’t-tecellîyi’l-bâtınî (bâtınî tecellilerin telvîni), telvînü’t-tecellîyi’l-cem’i (birleştirici tecellilerin telvîni) terimleriyle birlikte, yine aynı üçlemeye tabi olarak et-temkîn üzerinden kurar.
Tasavvufun her şubesi, telvîne hâl / makam olarak aynı derecede bir önem vermese de, İbn Arabî’nin “Telvin kulun hâllerinde yer değiştirmesidir. Bu hâl çoğunluğa göre eksik bir makam iken bize göre makamların en yetkinidir. Çünkü o, insan için amaca benzeme yeridir. Bunun nedeni ise hücumlardır.” (Fütûhât-ı Mekkiyye, cilt 7, çev: Ekrem Demirli, Litera Yayıncılık, İstanbul 2008) şeklindeki açıklamasıyla (İbn Arabî’de terim olarak yel almasa da, Sadreddin Konevî ve Davud el-Kayserî tarafından onun adıyla sistemleştirilen) Vahdet-i Vücûd doktrinini üzerinden geniş bir kullanım alanı bulmuştur.
Tecellî (ilâhî feyzin açığa çıkması) hayatın tümünü (her yeri ve her an’ı) kapsadığı halde, Wölfflin’in kelimeleriyle “hayat, kendi sahnelerini insanın her şeyi görebileceği ve olup bitenlerin içeriğinin gruplaşmayı sağlayacağı şekilde düzenlenmez.” (Sanat tarihinin Temel Kavramları, çev.: Ahmet Cemal, Hayalperest Yayınları, İstanbul 2015). Bu nedenle telvîn, şeylerin (mümkün olabildiğince) görülebileceği ve sınıflandırılılabileceği ilk düzey olarak tecellîye (ve bilahare temkine) bitişir.