Ömer Lekesiz Yeni Şafak Gazetesi

Tiyatro değilse nedir

Yeni Şafak’ın 15 Nisan 2018 tarihli nüshasındaki manşet, geçmişte olduğu gibi Amerikan denetimindeki bir Türkiye’de, sorumsuz ve sorunsuz yaşama hayallerini sürdürmek isteyenleri çok rahatsız...

17 Nisan 2018 | 101 okunma

Yeni Şafak’ın 15 Nisan 2018 tarihli nüshasındaki manşet, geçmişte olduğu gibi Amerikan denetimindeki bir Türkiye’de, sorumsuz ve sorunsuz yaşama hayallerini sürdürmek isteyenleri çok rahatsız etti.

Hatta bunlardan biri hızını alamayıp, darbe tutkunu, milli güveliğe mahsus bilgileri Batı’ya servis etmekle maruf bir gazetede, Yeni Şafak’ın manşetiyle aynı başlıktaki bir yazıdan hareketle, tavır eşitlemesi yapmakla yetinmeyip, Dışişleri Bakanı Mesut Çavuşoğlu’nun, Koalisyon güçleri tarafından Suriye sahnesinde yapılan füze gösterisini olumlayan açıklamasına muhalefet etme vurgusu yaptı.

Bu bakış açısıyla konuşanların adlarını zikretmeye gerek yoktur. Çünkü bu konuda asıl olan görüşün kimin tarafından dile getirildiği değil, bu süreklilik taşıyan arızalı bakışa sahip bulunanların, hangi türden malzemelerin peşinde koştukları ve bunları kamuya nasıl servis etmeye çalıştıklarıdır.

Buldukları her fırsatta Yeni Şafak’ı iktidarı eleştirmemekle suçlayan bu arızalı bakışın mensupları, Türkiye’nin coğrafi hakikatlerinin dile getirilmesiyle, güncel politik şartlarda yetkililerin beyan edebileceği görüşlerde her zaman mutabakat aranamayacağını fark edebilecek bir hassasiyetten yoksundurlar.

Örneğin, İbrahim Karagül’ün dünkü köşe yazısında dile getirdiği,

“Türkiye’nin dünya genelindeki güç karmaşası, hesaplaşması arasında sağlam, esaslı bir zeminde durması, değişmez ölçü ve kriterlerinin bulunması, bu ilkeler çerçevesinde politik manevralar yapması gerekmektedir. Türkiye bu duruşu büyük oranda başarmış, milli devlet aklını biçimlendirmiş, kendine ve coğrafyasına bakışını netleştirmiştir. Bu zemin daha da sağlamlaştırılmalıdır. Selçuklu’dan Cumhuriyet’e uzanan siyasi genetik bunun zeminidir. Kendimize ve coğrafyamıza bakışımızı bu zemin belirlemek zorundadır. Bundan sonra hiçbir şekilde ‘bir başka güç ittifakının inisiyatifi alanında güven arayan’ ülke olamayız, olmamalıyız. Eğer olursak, 21. Yüzyıl bize ait olmayacaktır. Oysa bizim çok ciddi tarihi, coğrafi iddialarımız ve tezlerimiz vardır. Bu tezleri büyük oranda gerçekleştirecek gücümüz ve aklımız var. Bu ülkeye, tarihine, toplumsal ferasetine inancımız var. Geri dönüp baktığımızda sadece bu coğrafyada bin yıllık tarih yapıcı rolümüz ve zenginliğimiz var”

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Dâvûd el-Kayserî’nin Mukaddemât’ı 23 Kasım 2024 | 59 Okunma ‘Sanat gayet lüzumlu bi şey olup, olmayınca hiç olmaz!’ 19 Kasım 2024 | 42 Okunma Horasan Erenlerinin ‘Anadolu Mayası’nı hayatın içinde tutmak 16 Kasım 2024 | 98 Okunma Horasan Erenleri hakkında birkaç soru 14 Kasım 2024 | 265 Okunma Horasan Erenleri: Ne devletle ne devletsiz 12 Kasım 2024 | 917 Okunma