Oryantalist İslam tarihçilerince Kıyamet kilisesinden daha yüksekte olmasından, daha büyük görünmesinden, hüsnühatlarının epigrafik propaganda olarak benimsenmesinden de anlaşılacağı üzere, daha inşa edildiği ilk yıldan itibaren (691), gördükleri her seferde Yahudilerle Hıristiyanlarda hançerlenme duygusu uyandıran Kudüs haremindeki Kubbetüsssahre ile Peygamberimiz Aleyhisselam’ın vefatından sonraki on yılda İslam fetihlerinin Fas’tan Semerkand’a, İran’ı kat edip Hint Alt Kıtası’na ulaşmasını güçlü iradenin merkezi olarak Medine’nin varlığına bağlayan kafirler, ilahi değerinden kendilerinin de kuşku duymadıkları Mekke’yi de onunla birlikte düşünerek hemen her devirde yakaladıkları her fırsatta bu üç şehri ve dolayısıyla üç mescidi işgal etme fikrini en büyük imparatorluk hayaline bağlı bir ülkü olarak taşıdılar.
Sömürgeciliğe ve ekonomik nedenlere bağlanan Birinci Dünya Savaşı’nın asıl söz konusu ülkünün gerçekleştirilmesine tabi olduğu ise sonuçlarından bellidir. Hint’ten Uzak Doğu’ya kadar bir çok sahayı sömürgesi haline getirerek “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” unvanının Mekke, Medine ve...