Aşırı uzaklık kadar aşırı yakınlık da bir perdedir; uzaktaki bir kalemi görmekten perdelendiğimiz kadar, burnumuzun ucuna dayanmış bir kalemi görmekten de perdeleriniriz.
Gerçi uzaklık ve yakınlık iki ayrı perde olduklarından, bunlara mahsus perdelenme tarzları da farklılık arz eder.
Örneğin; uzaktakini seçmekte zorlanırken, yakındakini sabitlemekte zorlanırız ve her iki durumda görme potansiyeline bitişik bir görüşsüzlüğe maruz kalırız.
Bu hususu, mürid ile şeyh ilişkisindeki psikolojiye uyguladığımızda, bir müridin bir şeyhe intisabıyla / bağlanmasıyla başlayan sürecin zikrettiğimiz türden bir görüsüzlüğe tabi olduğunu söylememiz gerekir.
Zira bu intisapla birlikte zaten talep edilen seyr-i sülûkun gerçekleşebilmesi için, müridin mevcut görüşlerini (ve dolayısıyla görülerini) terk ederek, ancak şeyhinin (yeniden) dolduracağı şekilde bunlardan kendisini boşaltmış olması gerekir ki, tasavvuf / tarikat dilinde “Şeyhe, gassal önündeki ölü gibi teslim olmak” şeklinde ifade edilen bu boşal(tıl)mışlığın, mürid tarafından metafizik bir gerçeklik olarak benimsenmesi de esastır.
Günümüzdeki algılanışıyla söz konusu gerçekliğin, şeyhçiliğe, tarikat merkezli cemaat taassubuna bitişerek, fanatik karakterli metafizik bir idealizme evrildiği bir vakıdadır.