Vakfe, Hac esnasında Arafat’ta belli bir süre durmaktır ve aynı zamanda o duruşa verilen isimdir.
Arafat kimi rivayetlerde, Hz. Adem ile Hz. Havva’nın Allah tarafından affedilişlerinden sonra buluştukları ilk mekândır. Bu yönden bir adı da vuslat’tır.
Vuslat yani ilklerin birleşmekle, buluşmakla, varmakla evlatları için sılaya dönüştürdükleri yerde, şimdi salâta durmalarıdır.
Vuslatta sıla hasretinin giderilmesi, salâtta sılanın (ki bunlar aynı köktendir) gerçekleşmesi zaten vakfeyi gerektirir. Vakfe ise Arafat’ta ârifâne bir yönelişle kulluğun vukûfuna bitişerek, dua, zikir anlamıyla salâtın içine çekilir.
Öyle ki, konu kulluk, ibadet, dua, zikir, tavaf, salat, sıla, vuslat, Allah’ın işaretleri, Arafat, vakfe, bilgi ve bilmek, münâcaat, ricat, teslimiyet... olunca bu kelimeler arasında doğrudan ya da dolaylı kardeşlikler tahakkuk ederek; yüklem yüklendiren ve yüklenenle, isim isimlendiren ve isimlendirilenle bir tür halvete girer.
Umre maksadıyla Arafat’ı dört kez görmem nasip edildi ama vakfe’yi tecrübe etmedim. Bu bakımdan Tavaf’la ilgili konuşma cesaretimi, vakfe konusunda gösteremiyorum. Zaten şu ana kadar naklettiğim bilgiler de ilme’l-yakin olanlardır ki, sözü yine bundan devam ettirmem gerekir.