Rabbimiz nasip ederse, sizler bu yazıyı okurken, yaklaşık üç milyon hacı adayıyla birlikte Arafat’ın yolunda olacağım.
Heyecanımla nefisleri henüz ayaklarının altında olduğundan dur-durak bilmeyen çocuklar gibi coşkuluyum ama değil mi ki, benim nefsim artık göğsümdedir ve inşallah Rabbimiz Arafat’a beni ona değil onu bana binek yapar.
Arapça ‘rf kökünden gelen Arafat, bildi, öğrendi demektir. Aynı kökten gelen irfan bilme ve öğrenme demek iken, mârifet de söz konusu bilme ve öğrenmeyi pratiğe aktarma yeterliliğidir.
Arapça wkf kökünden gelen vakf, hareketi iptal etme; Vakfe ise, durdu, hareketsiz kaldı demektir.
Zikrettiğimiz anlamları üzerinden Arafat’ta bulunanın ârif, Vakfe yapanın vâkıf olmayı hak ettiğini söyleriz, ancak bu hak etme potansiyel bir durumdur ve kuvveden fiile çıkması için Arafat’ın Sahibi’nin ya da orada adına Vakfe Yapılan’ın rızasına erişmek gerekir.
Arafat’a yönelmiş ve Vakfe’ye niyet etmiş olmama rağmen söz konusu rıza esası, beni kaygıya sevk eden yegane şeydir. Ya O benden razı olmazsa, ya ben O’nu hakkımda razı edebilecek bilgimin (ezberimin) değil, cehlimin saf kelimelerini söyleyemezsem, ya cehlim tahakkuk edip de kelimelerim tükendiğinde, O tefekkürümün kapılarını Kendi zikri için açmazsa, ya dünya maskelerimle rollerim bana perde olursa ve kendimi O’na tartmadan satamazsam…