Yirmi beş milyon nüfuslu Yemen’de, bu nüfusun yüzde otuzunu oluşturan Şiilerin İran’ın desteğiyle başlattıkları iktidar savaşı, sözüm ona, bakiye Sünni nufusun haklarını korumak isteyen Suudi Arabistan’ın da katılmasıyla, çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı gözetmeksizin bir toplu kıyıma dönüşmüş olarak sürüyor.
Son günlerde, bu kıyımları taraftar toplamaya vesile etmek isteyen İran ve Suud yanlısı kimi dindaşlarımızın ilgili paylaşımlarını ibret ve hayretle izliyorum.
Bu savaş, İran’ın, Amerikan karşıtı savaşını sınırlarının dışında sürdürme politikasının tipik örneklerinden biri olduğu kadar, Suudi Arabistan’ın Amerikan’ın tetikçisi olma yönündeki seçiminin de tipik örneklerindendir.
Dolayısıyla, Yemen’deki kan, İran’ın ve Suudi Arabistan’ın ellerine müştereken bulaşan bir kandır. Ölenin hangi tarikattan (ki, Şiilik bir mezhep değil, tarikattır) ve mezhepten olduğu, kim tarafından öldürüldüğü hiç farketmez. Hele hele işlenen cinayetlerin tarikat / mezhep kaygılarıyla izah edilmesi asla ve asla makul görülemez.
Çünkü son tahlilde, Amerikan çıkarlarının korunmasına yönelik bir savaştır süren ve Amerikan karşıtı ya da Amerika’nın tetikçisi olarak bu savaşa müdahil olanların işledikleri her cinayet sadece Amerika’nın faydasınadır.
Bu nedenlerle, cinayetleri İran ile Suudi Arabistan’ın adlarına ayrı ayrı kaydederek, birini diğerine tercih etmek, bu yolla birini diğerinden daha iyi veya kötü göstermek tüm cinayetlere arka çıkmaktır; büyük şeytan Amerika’nın yaktığı ateşe malzeme taşımaktır.