“Yeni Şafak otuz yaşında!”
Bu, 23 Ocak 1995’te doğup, 29 yıl boyunca hem Türkiye’nin tarihine yazılmaya hem de o tarihi bizzat yazmaya talip olmanın en sade ifadesidir.
Ve bu ifade aynı zamanda çileli bir ömrü, zorluklar içinde kat edilen bir dönemi yaşayanlar; toplumsal bir meseleyi, milli bir davayı omuzlarında taşıyanlar için söylenilegelen “Ancak yaşayan bilir” sözünün de bir karşılığıdır.
“Kalem ol da yaz derdimi” derdi annem; yaşadığı zorlukların kaleme ve kelama sığmayacağını kastederek…
Otuz yaşına giren Yeni Şafak’ın bu 29 yılda maruz kaldığı ya da tanığı olduğu ama ancak yaşayanlarının bilebileceği şeyleri, ayrıca kalem olup yazmaya kalkışmanın da bir hükmü yok üstelik.
Zira Yeni Şafak bir günlük gazete olarak yaşanan bu ağır zamanın hem kalemi hem yazanı hem de yazılanıdır; anlamı kendisi olan bir ideogram, kendisini gören bir göz ya da kendi fotoğrafını çeken bir makine olmak gibi… Diğer bir söyleyişle kendini kendisine açarak kendi üstüne kapanan ve asıl kendi üstüne kapanmakla açılan bir mana ve eylemin adıdır Yeni Şafak!...