Alfred N. Whitehead, “şu veya bu şekilde” ilerlemeyi “Daima aşikâr olan bir şeyin aşkınlığı” olarak tanımlamış, C. Schmitt de “Modern devlet kuramının bütün önemli kavramları”nı “dünyevileştirilmiş ilahiyat kavramları” olarak nitelemiştir.
Buna göre, aşkın/ulvî/ilahî olanla, “örgütlü güç” tanımıyla devlet planında dünyevî olanı, kendi tefekküründe birleştirmesi nedeniyle, hâlen ikisini birlikte temsil etme kabiliyetine sahip tek din, İslâm’dır.
Ne var ki, güncel İslâm düşüncesinin, Batılı bir ideoloji olarak Modernizm’e ve dolayısıyla Laikçiliğe karşı bir korunma ve savunma gayretiyle kendi içine kapanarak, “demokratik, laik ve sosyal” sıfatlı devlet yönetiminde, vatan ve bekâ kaygısıyla, ordu başta gelmek üzere kimi müesseselere giydirilmiş dini rollerle iktifa etmesi, sadece bugünden değil uzak geçmişten devralınan büyük bir yanlış olarak...