Devlet sınırlarının, düşman istilası ve işgaliyle her geçen gün biraz daha daralmasına karşı Memalik-i Osmaniye’yi savunma ve koruma kaygısıyla dilimize yerleşen vatansever kelimesinin, ilk kez Namık Kemal tarafından kullanıldığı söylenile gelmiştir, ki en azından bu kaygının, onun neslinden bize miras kaldığı ve o günden beri vatan konusunda daha hassas ve vatanseverlik konusunda daha gayretkeş olduğumuz süreç olarak sabittir.
Ben de bu bağlamda, vatan, devlet ve demokrasi ilişkilerini beka kavramı esasında tartışmaya açan bir yazı yazdım.
Hatay’dan Yüksekova’ya kadarki sınır şeridimizde, gözetilmesi gereken hasasiyetlere vurgu yapmak suretiyle ezcümle (her zaman arkasında durduğum ve duracağım) şu satırları yazdım:
“...demokrasiden taviz vermeyecek şekilde ve yine onun içinden, teklif ettiğim atama konusuna mahsus bir form üretilebileceği gibi, partili cumhurbaşkanı (devlet başkanı) seçmenin buna kendi başına demokratik bir dayanak olarak yeterli gelebileceğini ve bu bahiste onu tekrar seçmemenin onun ilgili seçimlerini seçmemek olacağını tutarlı bir tez olarak öne sürmek de mümkündür. Yeter ki, bekamızı demokrasiye feda etmeyelim ve yanlışlıklar bataklığında çırpınıp durmayalım.”
Burada tarışmaya açtığım vatan, devlet ve demokrasi ilişkisi ile beka kavramı olduğuna göre, tartışma zemininin de yine bunlarla mukayyet olması gerekirdi.
Oysa ki, bu satırları yazdığım günden beri, ileri sürülen onlarca itirazın hiç birisi bu zeminde yapılmadı. Dolayısıyla ben de bu nedenle o itirazların hiçbirisini kaale almadığımdan, cevap yazmadım.