Bunu yazarken utanıyorum, fakat hayli süredir üşümediğim geldi
aklıma.
Sobalı evde yaşarken, mutfağa, lavaboya ya da evin sobasız olan
herhangi bir köşesine geçeceğiniz vakit, hayat boyu yapmadığınız
muhasebeyi yaparsınız.
En deli çağlarınızda bu tavan yapar.
Hani şimdilerde ergenlik denen zırva var ya... Kanı kaynamakmış,
hikâye!
Kanı kaynıyorsa bu muhasebe niye?
...
Sobalı evde yaşarken mutfağı odaya taşırdım neredeyse.
Sofradakiler bir şey isteyecek diye ödüm kopardı. Ah o buz gibi
suda bahçeden gelen marulu yıkamak yok mu?
Markettekiler nispeten yıkanıyor, bahçe marulu kışın bildiğiniz
çamur çamur.
Yapraklarından mütevellit karşınıza çıkıp, tanışmakla müşerref
olduğunuz sülükler de cabası.
...
Artık bir zaman sonra moraran parmaklarınızı hissetmezsiniz. Üşüme
yerini yanmaya bırakır.
Ben o hissi üşümekten yeğ tutarım. O elleri sobaya tuttuğunuzda bir
zonklama başlar.
Of en can alıcı noktayı atladım. Anlatmazsam olmaz!
O el var ya o el, o parmaklar... Buz kesen hani, kapının koluna
bile değdiremediğiniz...
Kazara bir yere, ne bileyim, kirişe falan çarpsa bittiğinizin
resmidir.
O acı nasıl bir şeydir! Bunu bir de saatlerce kar topu oynayıp
gelenden sormak ve dinlemek lazım...
...
Şimdi bunları niye mi anlattım. Elbette paylaşmak için. Asla
şikâyet değil.
Üşümenin güzel olduğu zamanlar yaşadım. Hem de en güzel
yaşlarımda...
Öyle kardan adam falan da hiç yapmadım. Komşunun ikinci kata uzanan
merdivenlerini imece usulü karla kaplardık.
İki katlı kocaman bir kaydırağımız olurdu. Belki bir günü bulurdu.
Ama değerdi. Eve zor girerdik. Kaydırağa tırmanma mevzuu akıllara
zarar.
Saniye sürecek keyif için dakikalarca gayret sarf etmek hiç
zorumuza gitmezdi. Muşambayla kayan mı dersin, leğenle yuvarlanan
mı ararsın..
Ne zayi edecekmişiz vaktimizi kardan mardan herifle!..