Dün gece Konya'da iki takımın da karşı ataklarda 10 kişiyle
topun arkasına geçip alan daralttıkları, ileriye çıkışlarda da
kolay pas hatası yapmamaya çalıştıkları, kontrollü bir futbol
izledik. Bana göre milli takımımızın ilk yarıdaki en büyük artısı
İsveç'in çok etkili olduğu, bizim de sıkıntılı olduğumuz kalemize
gelen yüksek ortalar ve duran toplarda hata yapmayışımızdı.
Sinan'ın kolay bir topu elinden kaçırması dışında bu yarıda hiç
tehlike yaşamamak önemliydi. Buna karşılık, ofansif
girişimlerimizde iki yarım tehlikemiz, iki de önemli fırsatımız
oldu. Cengiz'in çizgi defansına attığı zamanlamalı pasa, Yunus'un
iyi koşusuyla pozisyon bulduk ama vuruş kötüydü. Devrenin son
dakikasında ise Hakan ile maçın en net pozisyonunu kaçırdık.
Aslında işin doğrusu İsveç kalecisinin müthiş refleksiydi.
İkinci yarıya mutlak galibiyete ihtiyacı olan İsveç, tempolu ve
önde basarak oynamaya başlayınca çok sıkıntılı bir 8 dakika
geçirdik, üst üste üç tehlike yaşadık. Ardından oyun yine
dengelendi ama ilk yarının aksine bizim ataklarımız cılız kalıyor,
rakibin girişimleri daha tehditkar oluyordu. Oyun bu şekilde
giderken, takımımızın en çok koşan, en başarılı isimlerinden Okay,
çok gereksiz bir penaltıya neden olunca skor dezavantajına düştük.
Ondan sonra da İsveç gibi takım savunması oturmuş bir rakibe karşı
yapabileceğimiz fazla bir şey kalmadı.
Maçın kırılma anı 44. dakikada kaleci Olsson'un müthiş
kurtarışıydı.
Bu sonuçla da Uluslar Ligi'ni son sırada bitirdik. Bu maçta bir
kere daha görüldü ki üçüncü bölgedeki set oyunlarımızda yeterli
üretkenliği bulamıyoruz.
Bunun iki nedeni var. Birincisi Avrupa'da her rakip artık geride
iyi yerleşiyor.
İkincisi de Cengiz haricinde dar alanda adam eksilten futbolcumuz
yok.
Hakan Çalhanoğlu gibi önemli bir frikik ustası hiçbir maçta böyle
bir duran top şansı bulamıyor.