Galatasaray, beklendiği gibi ilk dakikadan itibaren oyunu karşı
alana yıktı. Sahayı geniş kullanarak pozisyon bulmaya
çalışıyorlardı.
Ancak Gençlerbirliği çok hareketli ve yüksek konsantrasyonla
kalabalık, alan daraltan bir savunma uyguluyordu. Galatasaray'ın
alışılmış, riskli ofansif anlayışında en büyük silahı, hücum preste
top kazanarak defansların dengesini bozmak... Gençlerbirliği ise
çok doğru bir taktikle geride kazandığı toplarda hiç pas yapmadan
sürekli uzun oynayarak Galatasaray'a bu şansı vermedi. İlk devre
Galatasaray yoğun baskıda hiç pozisyon bulamazken, Gençlerbirliği,
Deniz'le yüzde 100'lük bir fırsatı kaçırdı. İkinci yarıya
Galatasaray vitesi yükselterek başladı ve ilk yarıya oranla çok
daha tehlikeli ataklar gelişiyordu. Adeta rakip 18'i ablukaya
aldılar. Gençlerbirliği yine müthiş bir hırsla ve disiplinle
kalesini savunuyordu. Fırsat buldukça da karşı alandaki genişliği
değerlendirmeye çalışıyorlardı.
Galatasaray'ın bu yarıda en etkili pozisyonu Gomis'in şutunda
Palitsevich'in çok zamanlı bir müdahalesiyle topun kornere
çıkmasıydı. Fatih Terim, tabii ki beklendiği gibi hamlelere
başladı. Önce Eren-Belhanda, ardından Sinan-Rodrigues değişikliğine
gitti.
Bu yarıda kontratakta bir yarım pozisyon bulabilen Gençlerbirliği,
iki duran toptan kafa vuruşlarında net fırsatları
değerlendiremedi.
Selçuk'un yerine giren Donk, daha bir dakika geçmeden golle burun
buruna geldi ama topu üstten auta attı. Ondan sonraki bölümde çift
santrforla oynadığı için yüksek tempoyla oyunu forse etmek ve
G.Birliği'nin çok doğru bir taktikle sürekli uzun top oynaması,
Galatasaray'ı yordu. Sonlardaki baskıda riskler de artınca
Gençlerbirliği maç başından beri beklediği fazla adamlı kontratağı
uzatma bölümünde yaptı ve Alper'le golü buldu.
Önemli bir 3 puana imza atarken Galatasaray da final seviyesinde
önemli bir yara aldı. Gençlerbirliği'nde Palitsevich ve Alper
mükemmel oynadılar ama maçın bence en önemli noktası Ümit Özat'ın
G.Saray'a ters...