Dijital platformları kullananlar “The Queen’s Gambit” adlı mini diziden haberdardır, çünkü öyle ya da böyle bir şekilde önünüze çıkıyor.
Çıkmasa da WhatsApp gruplarında diziden o kadar çok bahsediliyor
ki, sonunda teslim olup bir bakayım diyorsunuz.
Ve daha ilk bölümden “iyi ki de bakmışım” oluyorsunuz.
Bana da kızım Tayga önerdi, “Güzel dizi mutlaka izle” deyince
başladım izlemeye.
Walter Tevis’in aynı adlı 1983 yılına ait romanından uyarlanan “The
Queen’s Gambit”, yetimhanede satrançla tanışan, deha ile delilik
arasında gidip gelirken adını uluslararası satranç turnuvalarına
yazdıracak hale gelen bir kızın hikayesini anlatıyor.
Başrollerden birinde satrancın olduğu bu dizi, benim gibi
satranca geçmişte çok fazla ilgi duymamış birini bile böylesine
içine çektiyse, satranç sevenlerin diziyle yaşadığı aşkı tahmin
bile edemiyorum.
Mekan, kostüm, sanat, müzik ve kurgusuyla da hayran bırakan dizinin
başrolündeki Anya Taylor-Joy’u “Split” ve “Glass” filmlerinden
hatırlayanlar olacaktır.
O gözleri ve bakışları unutmak pek de mümkün değil zaten.
23 yaşındaki genç yetenek burada da harika bir oyunculuk
çıkarıyor.
“The Queen’s Gambit”in en sevdiğim özelliği de konuyu sezonlarca
uzatabilecekken 7 bölümde toparlaması oldu.