2011 yılının nisanı idi. Afganistan’ın başkenti Kabil’de okul arkadaşım Dr. Rangin Dadfar Spanta ile beton duvarlarla korunan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın yanındaki tarihi binada bir araya geldik. Bir grup gazeteciyle her an havaya uçurulması muhtemel olan otelden çıkıp Rangin’le buluşmaya gelmiştik. Afgan kadınlar, Taliban korkusuyla sokağa çıkamıyorlardı.
Batılı ülkelerin ve o zamanki yönetimin çabalarına rağmen kadınlar üzerindeki tehdit bütün ağırlığıyla sürüyordu. Rangin, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden okul arkadaşımdı. O yıllarda ikimiz de Maocuyduk. Araya 12 Eylül 1980 askeri darbesi girince birbirimizi kaybetmiştik. Cumhuriyet’te çalışırken bir gün Rangin’den bir mail aldım. Almanya’da öğretim üyeliği yaptığını söylüyordu. Bizi de yayınlardan takip ediyordu.
Bir süre haberleştikten sonra ABD’nin müdahalesinin ardından Afganistan’a gitmişti. Bu ülkeye bir yolculuk söz konusu olunca ona da haber gönderdim. Buluşmayı kararlaştırdık. Kabil Havaalanı'na indiğimizde hoş geldin mesajını getirdiler. Taliban yönetimi devrilince yeni kurulan hükümette Dışişleri Bakanı olmuştu. Ülkenin kuzeyindeki Tacik kökenli güçlü bir aşirettendi. Modern bir Afganistan’dan yanaydı.
Okullara gitmelerine izin verilmeyen kızların eğitim gördüğünü mutlulukla anlatıyordu. Baskının en ağırı hâlâ kadınların üzerindeydi. Yoksulluk, şiddet, bağnazlık egemenliğini sürdürüyordu. ABD’nin demokrasi planları uçup gitmişti.
Afganistan tehlikelerle dolu
Rangin, Dışişleri Bakanlığı son bulunca Cumhurbaşkanı Hamit Karzai’nin Güvenlik Başdanışmanı olmuştu. Hal hatır sorduktan, dertleştikten sonra bizi yolcu ederken şöyle dedi: