Devlet Bahçeli’nin, “Andımız” tartışmasında Bekir Bozdağ’ın “Kürt” kimliğini hedef alması, Cumhur İttifakı’ndaki çatlağın ana damarını gözler önüne serdi. MHP, farklı kimlikler konusundaki geleneksel milliyetçi-dışlayıcı tavrını, ilk yol ayrımında, sert şekilde ortaya koydu.
AK Parti, reformcu karakterinden uzaklaşıp, statükoya yaklaştığında, yanında MHP’yi buldu. Her iki siyasi akım; dışarıda, özellikle AB ile insan hakları, özgürlükler konusunda, ilişkiler bozuldukça, birbirlerine yaklaştılar. 15 Temmuz, bu ittifakı pekiştirdi. ‘Sorunumuz beka sorunu’ diyen, otoriterleşme ve popülizm ortak paydasında buluşan bir dil oluştu. Bu durum, MHP açısından, ‘kendi tercihlerinin ortağı tarafından da benimsenmesi’ anlamına geliyordu.
MHP’yi, otoriter bir ideoloji partisi, AK Parti’yi ise kategorik olarak yasakların mağdur ettiği bir geleneğin sözcüsü olarak tanımlamak mümkün. AK Parti’nin köklerinde, devletçi izler taşıyan Milli Görüş anlayışı bulunsa da, devletçilik ve yasakçılık gibi kavramlar, bu akımın ana çekirdeğinin gözünde-son birkaç yıl hariç- çok taraftar bulamamıştır.