Onu, iki yıl önce Güney Afrika’da bir toplantıda tanıdım. Uzun sohbetlerimiz oldu. Dünyaca tanınan ünlü bir insan hakları aktivisti. Güney Afrikalı bir beyaz. 86 yaşında. Afrikalılar ona Albie diyor, asıl adı Albert Louis Sachs. Nelson Mandela tarafından yürürlükteki Güney Afrika Anayasası'nı hazırlaması için Anayasa Mahkemesi'ne seçilen bir hukukçu. Dün yine bir (online) toplantıda birlikteydik. Güney Afrika’da ırkçı rejimin sona ermesi mücadelesinde etkili rol oynayan isimlerden.
Mandela’yı hapisten çıkaran süreci örgütleyen hukukçulardan. Albert 'Albie' Louis Sachs, Cape Town Üniversitesi’nde hukuk öğrencisi iken insan hakları için çalışmaya başlıyor. Kliptown'daki 'Özgürlük Şartı'nın kabul edildiği Halk Kongresi'ne katılıyor, 21 yaşında Cape Barosu'na üye oluyor. Rejimin ırkçı ve baskıcı yasaları yüzünden çoğu ölüm cezası ile yargılanan kişileri savunuyor. Kendisi de yargılanmaksızın iki kez uzun süreli olarak tek kişilik hücrede tutuluyor.
1966'da yurtdışına kaçıyor. İngiltere'de yeniden hukuk okuyor, tam 11 yıl. 11 yıl da Mozambik'te hukuk profesörü olarak çalışıyor. 1980'lerde, sürgündeki Afrika Milli Kongresi (ANC) lideri Oliver Tambo ile yakın şekilde çalışarak, kuruluşun davranış kurallarının ve tüzüklerinin hazırlanmasına yardımcı oluyor. 1988'de, Güney Afrika güvenlik görevlileri tarafından Mozambik’te arabasına yerleştirilen bir bomba ile bir kolunu ve bir gözünü kaybediyor.
1990'da eve dönerek, Anayasa Komitesi’nin üyesi ve ANC Ulusal İcra Üyesi olarak ülkesinde anayasal bir demokrasi kurulmasını sağlayan müzakerelerde aktif rol alıyor. 1994'teki ilk demokratik seçimlerden sonra Başkan Nelson Mandela, onu yeni kurulan Anayasa Mahkemesi üyeliğine atıyor. Güney Afrika deneyimini paylaşmak üzere birçok ülkeye seyahat ediyor.
Kutuplaşmış toplumların normalleşmesi için çalışıyor. Albie, DPI'ın (Demokratik Gelişim Enstitüsü) düzenlediği “Türkiye'de Barışa ve Demokrasiye Giden Yolları İşlemek” konulu yuvarlak masa toplantısına Cape Town’dan konuşmacı olarak katıldı, barış sürecinden tecrübelerini aktardı. Konuşmasının ilgi çeken bölümlerinden biri, kadınların yeni eşitlikçi anayasa yapımı sırasında sürece müdahaleleriydi: “Sırf ırkçılığa karşı olunca, sırf eşitlikçiyiz diyerek sorunu çözdüğümüzü sanırken kadınlar öfkelendi.