2003’te ABD’nin Irak’ı işgal etmesinin ardından bir grup kurduk. “Doğu Konferansı” adını verdiğimiz bu grupta çok değişik eğilimden insanlar yer almıştı. Dindarlarla seküler kesimin bir araya geldiği bu toplulukla doğumuzdaki ülkelere yolculuğa başladık. Ürdün’de ve Mısır’da konuştuğumuz aydınlar arasında “Müslüman Kardeşler” üyeleri de bulunuyordu. Her iki ülkede de yarı legal olan Müslüman Kardeşlerin, yasaklara ve baskılara rağmen her iki ülke Meclisinde de belli sayıda üyeleri bulunuyordu. Kahire’de ziyaret ettiğimiz Baro, Tabipler Odası, Sendikalar, Gazeteciler Cemiyeti gibi kuruluşların büyük çoğunluğunda Müslüman Kardeşler’in üye ve taraftarları yönetimdeydi.
İslam dünyasında iki çizgi
Arap dünyasında, Müslüman Kardeşler; meşru zeminde, şiddete sürüklenmeden muhalefet yürüten bir “islamcı” çizgi anlamına geliyor. Tabii zaman zaman bu örgütlerden de şiddet yanlısı gruplar çıkıyor. Aşırı baskıcı yönetimler özellikle genç kuşağı şiddete sürüklüyor. Mısır’daki Sisi darbesi sonrasında, Müslüman Kardeşler, zorlandı. İçlerinden silaha başvurmayı savunan gruplar oluştu. Ancak ana gövde barışçı çizgiyi terk etmedi.
Arap ülkelerinin neredeyse tamamında diktatörler işbaşında. Batının, zorba yönetimleri büyük oranda desteklediğini, en azından onlara karşı çıkmadığını görebiliyoruz. Bu tercih, çaresiz yığınların şiddet örgütlerine sempati duymasına yol açıyor. El Kaide’ler, DAEŞ’ler, El Şebap’lar böyle yasaklı ve baskıcı ortam içinde kendine zemin yarattı... Müslüman Kardeşler ve benzeri gruplar, bu örgütlerden farklı bir dil kullanıyor. Daha makul bir muhalefet örgütlemeye çalıştıklarını söylüyorlar.
Arap Baharı Tunus’ta patlayınca ve bölgeye yayılınca; Batı dünyası, başlangıçta