Son günlerde yapılan açıklamalarla zaten istim üstünde olan siyasi gerilim zirve yapıyor. Bir mesele zirveye gelince, gidecek daha öte bir yol olmadığından, zirveden inişe geçer. Şimdi inişin nasıl olacağını merak ediyoruz, tahmin ediyoruz, tahlil ediyoruz.
İktidar iki parçalı, muhalefet çok parçalı. Birçokları muhalefetin çok parçalı olmasını bir dezavantaj olarak kabul ediyor. İktidarın ise MHP ile uyum içinde olması, başarı imkanı olarak kabul ediliyor. Türkiye tek başına uzun yıllar laik-modernistlerin iktidarını denedi. Belli başarılara erişilse de ‘demokratikleşme’ hedefine istenilen oranda ulaşılamadı. Muhafazakar dindarları da iktidarda gördük.
Bir kimliğin özgürleştirilmesine indirgenen siyaset, sorunları çözmüyor. Yaşadığımız deneyimler, bir kutbun diğerini düşman görmekten vazgeçmediği kutuplaşmalara tıkıldı kaldı. Tek kimlikli iktidar mücadelesinin ülkeyi ilerletmediğine, demokratikleştiremediğine, yaşayarak tanıklık ettik. Türkiye’de rejim kendini yenileme ihtiyacıyla karşı karşıya. Seçmen, yeni şeyler söylemenin zamanı geldiğine büyük ölçüde ikna olmuş durumda. Peki ‘yeni şeyler’ ne olabilir? Şimdiye kadar denemediğimiz hangi iktidar kombinasyonu veya hangi söylem umut yaratabilir?
Muhafazakarlar, sosyal demokratlar, merkez sağcılar, Kürtler, Aleviler
Muhalefetin değişik kimlikler, değişik kültürler, değişik beklentiler içindeki toplum katlarını temsil ediyor olması, yeni bir uzlaşmanın yolunu açabilir mi? Muhafazakar kökenli, merkez sağ tandanslı, sosyal demokrat söylemli partilerle, Kürtlerin, Alevilerin, dindarların, laik modernistlerin belli bazı asgari müştereklerde birleşmesi mümkün olabilir mi?
Bunu bir çözüm yolu olarak gören yüzde 50’nin üzerinde bir seçmen kitlesi oluşur mu? Çevremizde bu temelde oluşan bir eğilimden söz edebilir miyiz? ‘Tarihi uzlaşma’ sözcüğü siyasi literatürde çok kullanılır. Ama hayatta tam bir karşılığı şimdiye kadar herhalde yaşanmadı.