Sosyal medyada tartışma heyecanla sürüyor. Bir taraf şöyle diyor: Ayasofya’yı müze yapan irade Kurtuluş Savaşı’nı zafere ulaştırmış olmanın özgüveniyle hareket etti. Şimdiki karar ise bir özgüvensizlik belirtisidir. Karşı tarafın bakışı: Türkiye doğru yolda. Ayasofya, Kudüs’e giden yol. Ayasofya Camii’nin zincirlerini kırıp açılışını yapmak tüm dünyaya karşı bir özgüven ispatıdır.
Aslında özgüven tartışması yapmayı gerektiren bir durum söz konusu değil. Ayasofya, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları içinde. Ayasofya’nın ne olup ne olmayacağına karar verme yetkisi, egemen bir devlet olan Türkiye’nin elinde. Tabii dünyada tek başımıza yaşamıyoruz. Uluslararası hukuk, dünya kamuoyu, Birleşmiş Milletler gibi gerçekler de var… Ayasofya, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkenin sınırları içinde.
Bununla birlikte, ülkede Hıristiyanlar, Yahudiler, Agnostikler, Ateistler de yaşıyor. Ayasofya, yüzyıllarca dünyanın en bilinen kiliselerinden biri olmuş, dünya kültür varlıkları içinde özel önemi olan bir yapı. Ülkemizin Hıristiyan yurttaşlarının da Hıristiyan dünyasının da hassas olduğu bir yapı. Ayasofya, Türkiye’nin egemenlik sınırları içinde olsa da aynı zamanda dünya kültür mirasının önemli bir anıtı.
Dünyanın konuya ilgisi çok doğal. “Size ne?” demek yerine, birleştirici ve ortak kültüre vurgu yapan bir yaklaşım geliştirilebilmeli. Başka yerlerdeki kötü örnekleri gerekçe göstererek konuyu uluslararası bir çekişmeye dönüştürmenin yanlışlığı ortada. İnanç ve ibadet, Müslüman dünyası için ne kadar kutsalsa, Hıristiyan dünyası için de o kadar kutsal.
Türkiye’nin egemen bir devlet olduğunu kanıtlamaya ihtiyacının olduğunu düşünmüyorum. Çoğunluğu Hıristiyan olan Batı dünyasıyla (ve ayrıca Ortodoks Rusya’yla) gerilim içine girmeye ihtiyacımız yok. Ayasofya, bir mahkeme kararıyla çözümlenip geride bırakılabilecek kadar sıradan bir mesele değil. 1934’te Ayasofya’yı müze yapan irade siyasiydi.
Atatürk, İnönü ve Bayar’ın imzalarını içeren hükümet kararı o zamanki siyasi havanın yansımasıydı. Laiklik vurgusu da güçlüydü. 2020 yılının Türkiye’sinde esen hava farklı. 1930’ların laiklik anlayışı eleştiriliyor. Konuyu “geçmişle siyasi hesaplaşma” olarak görenler de var.