Bir hukukçu arkadaşıma “Neden yazmıyorsun?” diye, sordum. “Siyasetten sıtkım sıyrıldı. Kendimi çaresiz hissediyorum” şeklinde bir cevap verdi. Umutsuzluğun arkasında “Bu memleket değişmez” şeklinde bir ruh hali var. Aslında demokrasileri oturmuş ülkelerde, iktidarın el değiştirmesi dramatik sonuçlar yaratmaz. Merkel örneği. 16 yıl ülkeyi yönetti.
Bir aşamadan sonra Başbakanlığı ve Parti Başkanlığını bırakacağını açıkladı, dediğini de yaptı. Koltuğundan kalktı, başkasına sakin bir şekilde devretti ve süreci kendi yönetti. Gelişmiş ülkelerle aramızdaki bu fark, aydınlarımıza da çoğu zaman karamsarlık olarak yansıyor. Toplumdaki potansiyeli okuyamıyorlar. Seçmen kitlesinin tercihlerinin kalıcı olmadığını anlayamıyorlar.
Seçmenin, eninde sonunda ülkeyi iyi yönetmeyenlerin biletini kestiği örnekleri hatırlayamıyorlar. Türkiye, 1946’dan bu yana çok partili rejim yolunda yürüyor. Aradaki kesintilere rağmen 75 yılın sonunda bize hep siyasetin kazandığını gösterdi. Anormal olanı sandık normale döndürdü.
Son aylarda epeyce karamsarlık iyimserlik tartışması yaptık. “Durum değişmez, değişse de değişmez” diyenlerin, içinde yaşadıkları ortamı tanıyamadıkları inancındayım. Aydınların temel sıkıntılarından birisi, toplumda kendi ritmi içinde olgunlaşan yeni yönelimleri anlamakta güçlük çekmeleridir.
Evet, negatif düşünmek isteyenler için fazlasıyla veri mevcut. Ekonomi zorda, esnaf zorda, akademi zorda, medya zorda. Toplumun gerilim katsayısı yükselmiş durumda. Umut ve umutsuzluk iç içe geçmiş durumda.
Diyarbakır Hafıza Odası