Eğer sabah uyandığınızda paranızın değeri yüzde 10 düşmüşse, güne doğal olarak “Neler oluyor?” sorusuyla başlarsınız. Son 10 gün içinde o kadar çok şey yaşadık ki! Artık yorumlama, anlam verme gibi çabaların ötesinde bir yerlerdeyiz. HDP hakkındaki kapatma davası, Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi, İstanbul Sözleşmesi’ndeki geri alınan imza ve Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınması ile nasıl bir Türkiye hedefleniyor?
İktidarın attığı her adımı doğru bulan taraftar çevre, bu gelişmelerden de olumlu çıkarımlar yapıyor. Bizi daha çok ilgilendirmesi gerekense, toplumun içinde bulunduğu ruh hali. “İşler iyice içinden çıkılmaz hale geliyor. Türkiye irtifa kaybediyor” endişesinin toplumda yaygınlaştığını görüyoruz. Muhalefete gelelim. Muhalefet partileri, toplumdaki huzursuzluğu örgütlemek konusunda belli bir asgari müşterek yaratmaya çalışıyor.
Bu asgari anlaşma zemininin, ekonomik sıkıntılar, düşünce ve ifade özgürlüğüne gelen kısıtlamalar olduğu görülüyor. Çok sesli, çok değişik geleneklere dayanan bir muhalefet var. Bu farklılıklar bazı çevrelerce bir dezavantaj olarak kabul ediliyor. Bunun bir demokrasi enerjisi yaratması da mümkün.
AK Parti’den kopanların muhalefet içinde yer alması, muhalefetin yumuşak karnı olarak gösteriliyor. Halbuki muhalefetin başarıya ulaşabilmesi iktidardan seçmen ve oy kazanmasıyla mümkün. İktidar yaşadığı döviz krizini aşmaya, dışarıda oluşan imajı düzeltmeye çalışırken, tersi yönde atılan adımlara da tanıklık ediyoruz. Bu hamleler, daha kuvvetli bir iktidar yaratabilir mi? Daha geniş bir seçmen kitlesini ikna edebilir mi?
Böyle kritik dönemlerde, toplumun kafasının karıştığı ortamlarda, yapılan analizler, siyasi aktörleri etkileyebilir, yanlış tepkiler vermelerine yol açabilir. İktidarın ne yapabileceğinin sınırını belirleyecek olan yine toplumdur. O nedenle, toplumun tepkileri tayin edicidir. Amerika ve Avrupa, insan hakları konusunda beklendiği gibi tepki gösterdiler, göstermeye devam ediyorlar. Biden’ın gelmesiyle birlikte, insan hakları, AB normları gibi kavramlar yeniden önem kazandı.
Böyle bir süreçte, rüzgara ters yönde giden bir araba, yolculuğunu sürdürebilir mi? Türkiye’nin dış politikasında, Batı her zaman ana eksenlerden birini oluşturur. Ancak Batı kolay kolay iç politikanın doğrudan tarafı veya parçası haline gelmez. Sonuç olarak, bundan sonraki süreci, ülkemizin sağduyulu seçmeni, yani bu ülkenin yurttaşları belirleyecek. Onların tercihine güven ve saygı duymak zorundayız.