Oral Çalışlar Posta Gazetesi

“Domino teorisi” 12 Eylül’ü tetikledi

1975 yılının sonunda 3 eski Fransız sömürgesi (Vietnam, Laos ve Kamboçya), komünistlerin yönetimine geçmişti. Fransızların çekilmesinden sonra bölgeye yerleşen ve askeri açıdan çıkmaza...

11 Eylül 2020 | 2.529 okunma

1975 yılının sonunda 3 eski Fransız sömürgesi (Vietnam, Laos ve Kamboçya), komünistlerin yönetimine geçmişti. Fransızların çekilmesinden sonra bölgeye yerleşen ve askeri açıdan çıkmaza giren ABD, bölgeyi terk edip etmeme konusunda kararsızdı. Bir kesim “domino teorisi” adı altında bir tez ortaya atmıştı. Bu teori şunu savunuyordu: “Bu ülkeleri takip ederek yeni komünist iktidarlar kurulursa, çevre ülkeler de etkilenir ve domino etkisiyle bölge ülkeleri birer ikişer komünistlerin yönetimine geçer.” Aynı dönemde Afganistan (1977) ve Etiyopya (1974), Sovyet yanlısı partilerin yönetimine geçmişti. 

Türkiye’de ABD aleyhtarı fikirleriyle öne çıkan genç lider Bülent Ecevit, CHP’yi 1973 seçimlerinde yüzde 33’le, 1977’de ise yüzde 41.8 oyla birinci parti haline getirmişti. CHP dışındaki sol hareketler de yaygın bir güce sahiptiler, etkiliydiler. Sol cephenin temel özelliği ABD karşıtı olmasıydı. Türkiye’nin Sovyetler’e komşu olmasından ötürü stratejik bir önemi vardı. ABD’nin ve Batı’nın egemen güçleri, Türkiye’nin “kamp değiştirmesi” endişesi içindeydi. Tehdit algısı giderek güçlendi ve ABD’de Türkiye için “alarm” verildi.

ABD belgelerinden Washington’un darbeyi desteklediğini görebiliyoruz. Ülke içindeyse, gerilim ve kamplaşmanın derinleştirilmesi amacıyla sağ-sol çatışması körüklenmeye devam ediyordu. Kontr-gerilla faal şekilde iç savaş ortamını kışkırtıyordu. İngiliz yayın kuruluşu BBC, 12 Eylül cunta darbesine ilişkin (gizliliği 2011 yılında kaldırılan) ABD Dışişleri Bakanlığı belgelerini yayınladı.

Belgelerden biri, dönemin ABD Ankara Büyükelçisi James Spain’e ait. “Ordunun (yönetime) el koymasının ardından ABD-Türkiye ilişkileri” başlıklı yazışmasında, şu şekilde bir ifade yer alıyor: “Mevcut askeri liderlerin tamamını iyi tanıyoruz ve özellikle de NATO üyeliği başta olmak üzere Türkiye’nin güvenlik ya da dış politikasında değişim yaşanacağı yönünde bir endişe taşımamıza da gerek yok.” 

Sonuç olarak “domino teorisi” korkusu, ABD ve adamlarını harekete geçirdi. Türkiye kamp değiştirmedi ama militarist bir yönetim kuruldu. Darbenin ardından siyasi partiler kapatıldı. Gazeteler susturuldu. Sivil hayat postallarla ezildi. Onlarca insan idam edildi. Cezaevlerinde, işkencehanelerde onlarca insan yaşamını yitirdi. 1982’de askeri rejim altında yapılan referandumla, bir darbe anayasası, geleceğin Türkiye’sinin sınırlarını çizdi.

Üniversiteler YÖK vasıtasıyla vesayet altına alındı. Partileri zapturapt altına alan bir partiler sistemi oluşturuldu. En büyük darbeyi sol yedi. Yüzde 40’ları geçen sol, bir daha yüzde 30’un üzerine çıkamayacak ölçüde geriledi. Sol hâlâ kendine gelebilmiş değil. Türkiye, o günden beri, darbe anayasasının çizdiği “sistem sınırları”nı tam anlamıyla aşabilmiş değil.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Yeni saflaşma: Rusya, Çin, Kuzey Kore… Biraz İran 02 Mart 2022 | 249 Okunma Ukrayna direnişçileri hesapları bozdu… 01 Mart 2022 | 283 Okunma En Büyük Erkek Putin mi? 25 Şubat 2022 | 187 Okunma Alevilik ve İslamcılığın sınavı 23 Şubat 2022 | 386 Okunma Sünni fetvasıyla Aleviliği tanımlamaya kalkarsanız… 22 Şubat 2022 | 325 Okunma