Emre’yi çocuk futbolcu olarak gazetelere ilk haber olduğu günlerden bu yana izlerim. Futbol zekası, kıvraklığı, oyunu okuyup takımı ona göre yönlendirme yeteneği ile sivrildi. Emre’nin Galatasaray’ın Avrupa Şampiyonu olan kadrosunda parlayan yıldızı, Avrupa’nın seçkin kulüplerindeki başarısıyla devam etti. Sonra Fenerbahçe, ardından Başakşehir ve yeniden Fenerbahçe. Artık futbolcu olarak kariyerinin sonuna geldi (40 yaşında).
Önümüzdeki sezonda büyük olasılıkla teknik yönetici olarak sahalarda olacak. Buraya kadar hoş-güzel ama bir de Emre’nin öteki yönü var... Sinirlerine hakim olamayıp, birçok kez takımını bir eksik bırakmaya neden olacak olaylara yol açmışlığı var. Takımın ceza almasına neden olacak hırçın tavırlar sergilemişliği var. Onun oynadığı maçlarda ikili bir ruh haline giriyoruz.
Takımı iyi yönettiği ve motive ettiği için bir lider oyuncu gibi hareket ettiği süre boyunca onu seviyoruz. Kişiliğinin diğer yönü ise çapraşık. Her an öfkesine hakim olamayacakmış ve yeni bir olay yaratacakmış duygusu yarattığı için kaygılanıyoruz. Bazı kritik milli maçlarda, tırmanmasına Emre’nin de katkıda bulunduğu olaylar yüzünden, Milli Takım ağır cezalar aldı.
Daha on beş gün kadar önce Trabzonspor’la Fenerbahçe’nin oynadığı Ziraat Türkiye Kupası yarı final maçında, hakem Cüneyt Çakır’la yedek kulübesinden girdiği polemik nedeniyle kırmızı kart gördü. Kırmızı kart görmemiş olsa, bir süre sonra takıma dahil olabilir, hatta maçın kaderini değiştirebilirdi.
Bu sahneyi TV’lerden seyreden biz Fenerbahçeliler hem üzüldük hem de sorumsuz davranışı nedeniyle ona kızdık. Ancak kulüp yönetiminin nasıl bir tutum aldığını anlayamadık. Çünkü Emre hiçbir şey olmamış gibi iki maç sonra sahadaki yerini aldı. Gergin tavırlarıyla, geçmişten bir ders çıkarmamış gibiydi. Bir sezon sona eriyor. Fenerbahçe futbol takımı maalesef iki sezondur çok başarısız.