Bu bir işgaldir. Bir halkın, bir ulusun iradesinin silah zoruyla çiğnenmesidir. Ukrayna halkının özgürlük çığlığı, dünyada vahşetin, saldırganlığın, siyasi ihtirasların hâlâ insanlık için ne büyük tehlike olduğunu anlamamızı sağlıyor. Şimdi insanlar ölüyor, şehirler yıkılıyor, ekonomiler çöküyor.
Bu harekâtı, süper devletler arasında, emperyalist güçler arasında bilek güreşinin parçası olarak tahlil etmek, bu saldırganlığı hafifletmez. “Batı ile Rusya’nın hegemonya kavgası bizi ilgilendirmez” diyemeyeceğimiz bir durumla karşı karşıyayız. Meşru bir iktidarla yönetilen egemen bir devletin, bir süper güç tarafından ilhak edilmek üzere askeri saldırıya maruz kalması, bütün insanlık için bir tehdit.
Uluslararası hukuk, sınır güvenliği, egemenlik gibi temel kavramlar ayaklar altına alınmış durumda. İnsanı şaşırtan, hayrete düşüren yorumlar yapılıyor. Mesela bir grup, “Putin onların ağızlarının payını verdi” diyerek saldırganlığa arka çıkabiliyor. Hatta bazıları daha da bayağılaşarak şöyle yorumlar yapabiliyor: “Avrupa'nın bugün yaşadığı en büyük sorun erkeklik sorunu. Erkek yok. Putin erkek.”
Ortada mazlum bir halk ve mazlum bir ülke var, işgal edilen onların ülkesi. Bazılarımız, siyasi ihtiraslarımızın ötesine geçemeyip, işgalcilerin safına düşebiliyoruz. Avrupa’ya kızanlar “İç işlerimize karışıyorlar, bağımsızlığımızı çiğniyorlar” diyorlardı. Şimdi içlerinden bazıları bir ülkeye tankla tüfekle girilmesine alkış tutabiliyorlar. “Çin ve Rusya’daki otoriter rejimlerin dinamiklerini anlamayan Batılı ülkeler Ukrayna’nın işgaline karşı koyamadılar.
Eğer Batılı ülkeler Rusya’nın NATO ittifakı içinde yer almasını kabul etselerdi işler bu noktaya gelmezdi. Batı Rusya’yı dışladı” diyenler de var.
RUSYA BATI’NIN TEHDİDİ ALTINDA MI?