Fenerbahçe Fenerbahçe olalı böyle bir olay yaşamadı. Eski bir futbolcu, bir Fenerbahçe tutkunu olarak çocukluğumdan beri, ne başkanlar, ne futbol yıldızları gördüm, tanıdım; ne kongrelere tanık oldum! Böylesine çekişmelisini, böylesine coşkulusunu hatırlamıyorum.
Fenerbahçe her zaman, hep “mühim” takım oldu.
1950’li yıllarda, Tarsus’ta İstanbul Profesyonel Ligi’ndeki İstanbul takımlarının maçlarını radyodan dinlemeye çalışırdık. Karşılaşmaları İstanbul radyosu yayınlardı. Çoğu zaman parazitten, kesilmelerden maçları canlı olarak dinlemekte zorlanırdık.
Türkiye'nin dört bir yanında Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın taraftarları bulunurdu. Hatta Vefa, Beyoğluspor taraftarı olan tanıdıklarım bile vardı.
İstanbul Profesyonel Ligi, 1960’dan itibaren Türkiye Ligi’ne evrildi. Anadolu takımları da lige dahil oldu. Ancak üç büyükler diye anılan üç İstanbul takımı milyonlarca taraftarıyla egemenliklerini sürdürdüler.
O yıllarda futbol takımlarının lider oyuncuları starlar gibi dikkat çekerlerdi. Onlar kulüpleriyle özdeşleşmiş isimler olurdu. Galatasaraylı Baba Gündüz (Kılıç), Beşiktaşlı Baba Hakkı (Yeten), Baba Recep (Adanır), Fenerbahçeli Ordinaryus Lefter (Küçükandonyadis), Sinyor (Can) Bartu, ilk aklıma gelenler. Yabancı oyuncu duyulmuş şey değildi.