“ABD tarihinde en yüksek yönetici düzeyine gelen ilk siyah kadın benim ama bu son olmayacak.” Kamala Harris, ABD Başkanlık seçimlerini kazandıkları gece sözlerine bu cümleyle başladı. Dünyanın bu en zengin ülkesinin tarihi, kadınların, siyah kadınların mücadeleleriyle dolu.
Kamala’nın böyle bir göreve gelmesinin arkasında uzun bir insan hakları, ırkçılıkla mücadele, kadın hakları kavgası yatıyor. Seçim öncesinde Kamala’ya destek amacıyla hazırlanan afişlerden birinde üç resim ve bir slogan yer alıyordu: “Rosa oturdu, Ruby yürüdü, Kamala koştu...” Bir uzun yolculuğun üç kadın öncüsü…
Yıl 1954. ABD Federal Anayasa Mahkemesi, kamu kurumlarında ve toplu taşımada siyahların da beyazlarla aynı haklara sahip olduğunu karara bağladı. Rosa Parks, ABD'nin Alabama eyaletinde Montgomery'de otobüse bindi. Bir beyaz, beyazlara ayrılan yerde yer bulamayınca, siyahlara ait bölümde oturmakta olan Rosa Parks'tan kendisine yer vermesini istedi. Şoför uyardı, Parks yerinden kalkmadı.
Tutuklandı ve hapse girdi. Olaydan sonraki bir yıl siyahiler otobüslere binmedi, her yere yürüyerek gittiler. ABD Federal Mahkemesi, otobüslerdeki uygulamayı değiştirdi. Rosa Parks direnişin sembolüne dönüştü. 1999'da Time dergisince 20. yüzyılın insan hakları savunucusu seçildi. Ödülü Bill Clinton'un elinden aldı.
14 Kasım 1960... Louisiana'da yalnızca beyazların gittiği William Frantz İlköğretim Okulu’na kayıt olmak isteyen Ruby Nell Bridges 6 yaşındaydı. Anayasa Mahkemesi, siyah çocukların beyaz çocuklardan ayrılmasını anayasaya aykırı ilan etmişti.
Güney buna rağmen direniyordu. Bridges’in girmek istediği okul, siyahları engellemek için giriş sınavı düzenledi. Bridges, testi geçen altı siyah çocuktan biriydi. Bir siyah olarak okula tek başına polis gözetiminde gitti. Bir yasak da böyle aşıldı.