Önümde ‘Cumhuriyet’ isimli bir kitap duruyor. Yazarı Tözer Karafistan, 1955 doğumlu bir Kıbrıslı. Kitap, Kıbrıs’ta iki yıl (1960-1962) yayın yapan Cumhuriyet gazetesini anlatıyor. O zamanki Kıbrıs Türk yönetimine muhalif olan gazetenin başyazarı ve sahibi ikinci senenin sonunda maskeli kişiler tarafından bir gece öldürülüyor. Gazete o gün kapanıyor.
Bu iki avukatın liderlik ettikleri Halk Partisi’nin kapısına da kilit vuruluyor. İki gazetecinin ölüm ilanı şöyle: “Türk cemaati içinde demokratik nizamın kurulması, söz ve vicdan hürriyetlerinin tahakkuku için yılmadan çalışan Kıbrıs Türk Halk Partisi Genel Sekreteri ve Cumhuriyet gazetesi sahibi Ayhan H. Hikmet ile aynı partinin kurucularından Cumhuriyet gazetesinin başyazarı Avukat Ahmet Muzaffer Gürkan 23 Nisan gecesi menfur bir cinayete kurban gitmişlerdir. (…)
Bu iki kıymetli dava adamının cenazeleri Selimiye Camii şerifinden kaldırılarak ebedi istirahatgahlarına tevdi olunacaktır. Aileleri.” Türkiye’de yakın tarihimizde çok karanlık işlerle suçlanan ve üzerindeki örtü hâlâ kaldırılmayan Özel Harp Dairesi’nin ilk faaliyet alanlarından birisinin Kıbrıs olduğunu biliyoruz. Kıbrıs’ta görev yapan dairenin temel hedeflerinden birisi, iki toplumun barış içinde bir arada yaşamasını savunan aydınlardı.
Çok cinayet işlendi. İki toplumu düşmanlaştırmak için çok provokasyon gerçekleştirildi. Kıbrıslılarla samimi bir ortam içinde konuştuğunuzda bu acı olayları size anlatırlar. Öldürülen iki gazeteci de Kıbrıs’ta birliği, iki toplum arasında barışı savundukları, haberleriyle provokasyonları teşhir ettikleri için Ankara’nın Kıbrıs Büyükelçisi ile Kıbrıs’taki Özel Harpçilerin hedefi haline gelmişlerdi.
Gazetenin öldürülen başyazarı Gürkan, siyasi tavırlarını şöyle özetlemişti: “Biz cemaatler arasında çarpışmalar çıkmasını, hele cemaatimiz arasında adam dövülüp, adam öldürülmesini asla tasvip etmedik ve etmeyeceğiz.” Kıbrıs Halk Partisi Genel Sekreteri Ayhan M. Hikmet de, son yazısında kendilerine yönelik planlar yapan çete için şunları yazmıştı: “Bizde bir zümre vardır. Geçmiş devri, baskıcı ve tedhişçi yollarla muhafaza edebileceklerine inanmıştır, (…) memleket ve toplum işlerini yüzüstü bırakmışlar ve gerçek aydınları lekeleme kampanyası açmışlardır.”
STANDART SUÇLAMA: ‘RUM İŞBİRLİKÇİSİ’