Güzel bir bayram sabahındayız. Filistinli Müslümanların Kudüs’te yaşadıkları acılar, bayrama gölge düşürüyor. İsrail’e iki kez gittim. İlki 14 yıl önceydi (2007). İkincisi 2017’de. 2017’de Kudüs üzerine 5 yazı yazmışım. Bu yazılardan bazı bölümleri paylaşıyorum:
6 Aralık (2017) gecesi, Trump, Tel Aviv’deki büyükelçiliği Kudüs’e taşıyacaklarını açıklarken, biz İstanbul-Tel Aviv uçağındaydık.
10 yıl öncesinden aklımda kalan, İsrail’de günlük yaşama hakim olan tedirginlikti. Filistin sınırlarına beton duvarlar inşa ediliyordu. Tel Aviv’de bir müze müdürü şöyle demişti: “Araplar, Yahudilerden daha fazla çoğalıyor. Böyle giderse, onlar İsrail’de çoğunluğu ele geçirecek...”
Azınlıkların çok çocuk sahibi olmasının yarattığı ruh hali burada da ortaya çıkıyordu. İsrailliler, Gazze ve Batı Şeria’ya ek olarak İsrail içindeki Arapları da baskı altında tutuyorlar. Türkiye’den telefonlar geliyor: “Aman ha! Yarın Mescid-i Aksa’ya gitme. Cuma namazından sonra büyük olaylar olacak!” Türkiye’den kalabalık bir topluluk, Osmanlı’nın Kudüs’ü İngilizlere teslim ettiği günün 100. yıldönümü için gelmiş.
Mescid-i Aksa
Dolaşmaya Müslüman mahallesinden başladık. Esnaf sempati gösteriyor. “Türkiye Number 1, Arap Zero” şeklinde sloganlar atıyorlar. 140 dönümlük bir araziye oturmuş Mescid-i Aksa’dayız. Kıble Camisi erkeklerin, Kubbet-ül Sahra Camisi kadınların. Surlarla çevrili bölgenin kapılarını İsrail askerleri kontrol ediyor. Kapıda Ürdünlüler duruyor. Sakin bir ortam var.