“Hakimiyet bila kayd-u şart milletindir” (Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur") deyişi, 19. ve 20. yüzyıla damga vurmuştur.
Bu söylem; hükümdarlıktan, dikatörlükten, tek adam yönetiminden demokrasiye geçiş yolculuğunun özeti olduğu gibi, aynı zamanda, ulus devletin de temel felsefesini oluşturur.
19.-20. yüzyıl kanlı savaşlarla, demokrasi arayışlarıyla, ulusal ayaklanmalarla, bağımsızlık mücadeleleriyle geçti. 21. Yüzyıl’ın 19. senesinde, “milli irade” arayışı ve tartışması sürüyor. Ulus devletin ötesine nasıl geçileceği ve ulusüstü bir düzenin kurulup kurulamayacağı üzerine tezler yazılmaya devam ediyor.
Dünya, ulaşım ve iletişim imkanlarının olağanüstü artışıyla, yeni baştan şekilleniyor. Kültürler birbiri içine giriyor, melez renkler, siyah ve beyazın yerini alıyor.
23 Nisan'la başlayan
Millet Meclisi’nin, Ankara'da 23 Nisan 1920'de toplanmasından bu yana, “milli irade”nin nasıl tecelli edeceği, hep tartışma konusu oldu. “Millet iradesi” kavramının nasıl anlaşılacağı ve uygulanacağı sorusu, gündemdeki yerini koruyor.