Sabah sabah İstanbul’un korona haritasına bakıyorum. Giderek bütün şehri kırmızı renkler sarıyor. Salgın birinci senesine yaklaşırken yeniden yayılıyor. Bu “doğal afet” karşısında zengin-fakir demeden çaresizlik içinde olduğumuz açık.
Bir arkadaşım, “Rahmi Koç, Donald Trump, Boris Johnson yakalandıktan sonra... Kim yakalanmaz ki...” diyerek salgının sınıflar üstü karakterine dikkat çekti. Salgının ilk aylarında “Önümüzdeki kışa kadar kontrol altına alınır”, “Kışa doğru aşı bulunur” gibi yorumlar yaygındı.
Ancak şu an kışın kapısındayız ve salgın dalga dalga üstümüze geliyor. “Bizim insanımız önlemleri uygulama konusunda gevşek davranıyor” diyenler olsa da dünyadaki en disiplinli, en gelişmiş ülkelerin bazılarında da tehdidin sürdüğünü hatta tırmanışa geçtiğini görüyoruz.
Ekonomik yıkım ve sıkı önlemler
Bu noktada eski tartışma yeniden karşımıza çıkıyor: Salgının ilk aylarındaki gibi, “insanları eve kapatmak” ve “salgını bu yolla kontrol altına almak”tan yana olanlar var. Bu teze göre, başka türlüsünü uygularsanız yani ekonomik kaygıları öne çıkararak önlemleri gevşetirseniz, insanlığın felaketini hazırlayabilirsiniz. Bu teze “sıkı önlemci” diyebiliriz.
“Ekonomiyi önceleyelim” diyenler ise eğer ilk dönemdeki kadar sıkı bir sokağa çıkma yasağı uygulanır, yani ekonomik hayat yeniden durdurulursa, virüsün yaratacağı yıkımdan çok daha büyük bir yıkımın oluşabileceğini, insanlığın (açlık da dahil olmak üzere) birçok riskle karşı karşıya kalacağını savunuyor. Baharda (yani mart-nisan-mayıs aylarında) “korkunç” günler yaşayan İtalya, İspanya gibi Avrupa ülkeleri, yeniden tırmanışa geçen salgın konusunda önlemleri artırmaya karar vermiş görünüyorlar.