Çocukluğumun geçtiği Tarsus’un Şehitishak mahallesi, 1950’lerin başında veya 40’ların sonunda kurulmuştu. Şimdi şehrin ortası sayılan mahallemiz o zaman bir kenar mahalleydi. Nüfusun çoğunluğu Romanlardı. Alçıdan horoz heykelleri yapıp satan muhtar Ramiz de Roman’dı. Oğlu Bahattin ilkokuldan sınıf arkadaşımdı. Bizim bölgenin deyimiyle ‘derdim başım’ toptu. Mahallenin çocuklarını başıma toplayıp bir takım haline getirirdim. Çocukların fanilalarını alıp bir tenekenin içinde boyamak dahil, pek çok zahmetli işi üstlenirdim. Topun elde edilmesi de benim vazifelerim arasındaydı. Bir keresinde Roman kadınlardan birinin su tenekesini araklayıp içinde forma boyamıştım. Kadın benim bu yaptığıma çok sinirlenmiş ve arkamdan şöyle bağırmıştı: “Abe Mıtraza’nın oğlu melmeketin hayırsız evladı...!” Tatlıcı Hacı Arap’ın oğlu Seven, İhsan amcanın oğlu Metin, Feride teyzenin oğlu Erekol, Cahide teyzemin oğlu Selçuk, Tevfik’in kardeşi Bilal, ilkokul bitinceye kadar mahallenin çamurları içinde birlikte top koşturduğumuz arkadaşlarım arasındaydı. O yaşlarda bütün hayalim, hırslarım iyi bir futbolcu olmaktı. Bir türlü yaşım tutmadığı için şehrimizin önemli takımlarında oynayamıyordum. Bu nedenle hep yaşım bir an önce büyüsün isterdim. Futbolculuk hedefime yerel çapta çabuk ulaştım. Önce bu yıl yitirdiğimiz Niyazi Oksal’ın çalıştırdığı Fenergençlik’te, sonra şehrin güçlü takımı Tarsus İdman Yurdu’nda forma giydim.
Öğrencilik ve siyaset Futbol hırsım devam edebilirdi, ben de ülke çapında bir takımda oynayabilirdim. Ama okula da gidiyordum. İlkokul bitince Tarsus Amerikan Koleji’ne, sonra Tarsus Lisesi’ne devam ettim. Zaten siyasi bir ailede büyüdüğüm için ayağım futbolda, kafam siyasetteydi. Sonunda idealim olan futbolculuğu daha başında bırakıp, öğrenci hareketine katıldım. Başıma türlü türlü dertler geldi. Gösteriler, kaçaklık yılları... Hapishaneler... Hep büyümek isteyen, ‘yaşın küçük olmaz’...