12 Mart 1971 askeri müdahalesinin ardından TİP Genel Başkanı Behice Boran ve parti yöneticileri tutuklandı. Ben de 4. Kurultay’daki konuşmam nedeniyle tutuklananlar arasındaydım. Yargılananlar içinde Prof. Sadun Aren, Turgut Kazan, Şaban Erik, Kemal Burkay gibi tanınan isimler de vardı.
O dönemin ünlü maddelerinden, TCK 141-142’den yargılanıyorduk. Yargıç olmayan bir subayın başkanlığında, iki askeri hakim ve bir ya da iki askeri savcı, heyeti oluşturuyordu. 141. madde örgüt yöneticilerini, 142. madde propagandayı içeriyordu.
Benim Türkiye İşçi Partisi içinde yöneticiliğim olmamıştı. İçel İl Kongresi’nde delege seçilmiştim. Kurultay’daki konuşmam nedeniyle suçlanıyordum. Mahkeme sonuçlandı. Dosya Askeri Yargıtay’a gitti. İlginç biçimde, hiç alakam olmadığı halde, TİP yöneticisi olmaktan 8 yıla hüküm giydim.
Cezam kesinleşti. TİP davasının duruşma hakimi yargıç binbaşı ile adliyede karşılaştığımda kendisi ilginç bir yorum yaptı: “Oral, senin bu maddeden hüküm giymene çok şaşırdım..” Ben daha çok şaşırmıştım: “Kararı siz verdiniz... Nasıl şaşırıyorsunuz?” Cevabı daha tuhaftı: “Evet ama en azından senin durumun farklıydı, Yargıtay bozar diye bekledim...” Kafka’nın Dava romanını aratmayan bu absürt diyalogdan sonra, söyleyecek söz kalmamıştı.
Bir ülkede yargı rayından şaşarsa o ülkede demokrasi, fikir özgürlüğü kalmaz. Ya da şöyle diyelim: Bir yerde demokrasi, fikir özgürlüğü kalmamışsa, yargıyı da konuşmak anlamsızlaşır. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, CHP milletvekili Enis Berberoğlu kararının ardından defalarca “Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır” açıklamasını yapma gereğini duydu.
Meclis Başkanı Prof. Mustafa Şentop, “Yerel mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararını uygulamakla yükümlüdür.” saptamasında bulundu. Enis Berberoğlu hapse girdi çıktı, milletvekilliği düşürüldü, aylardır hapishane kapısında bekliyor. Sonunda yerel mahkeme yeniden yargılama kararına uymayı kabul etti ve “mahkeme kararlarını uygulamayan ülke” görüntüsü, bir ölçüde de olsa hafifledi.