Prof. Dr. Ülkü Azrak’ın ölüm haberini TV’ler bir iki cümlecikle geçiverdiler. O birkaç cümleyle geçiştirilmemesi gereken önemde bir bilim insanıydı. Almanya’dan yeni gelmişlerdi. Önce eşi Hannelore, 5 Nisan’da yaşamını yitirdi. “Kalp yetmezliği” denildi.
Ancak koronavirüs olma ihtimali daha fazlaydı. 10 gün sonra 15 Nisan’da Ülkü Hoca’yı koronavirüsten yitirdik. Emekli olduktan sonra Almanya-Türkiye arasında yaşıyordu. Salgın yasağı başlamadan önce eşi ile birlikte İstanbul’a gelmişlerdi.
Ancak ülkeler arası uçuş yasağı ve sokağa çıkma yasağı nedeniyle burada kalmışlardı. Ülkü Hoca’nın cenazesini iki öğrencisi kaldırdı.
Ülkü Azrak, idare hukuku alanında yetkin bir akademisyendi. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin kurucularındandı. Öğrencisi Prof. Dr. Mehmet Alkan, üniversiteye katkılarının önemine dikkat çekiyor: “Dekanlık görevi boyunca, fakültemizin akademik kimliğinin sağlamlaştırılmasında çok büyük katkısı oldu. (…)
Öğrenciye yönelik anlamsız bir polis şiddetinin de yaşandığı bir dönemde, Ali Ülkü Hoca, öğrencisini ve fakültesini koruyan polisin fakülteden içeri girmesine izin vermeyerek, gereksiz çatışmaların önüne geçmeyi bilen, hem rektörlük katında hem de idare ve emniyet üzerinde ağırlığı olan bir insandı.” Kemal Alemdaroğlu’nun İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü döneminde, başörtüsü, sakal yasağı gibi uygulamalara karşı çıkmış, kendi kurduğu okulu terk etmek zorunda kalmıştı.