AK Parti, muhafazakarları, dindarları iktidara taşıdı. Daha önemlisi, bu kitlenin, içine kapanık halini değiştirebildi. Farklı olanla temasa geçmesini sağladı. Karşı mahalleyi anlama yönünde bir pencere açabildi.
Ancak bu değişimin demokratik kültür ile desteklenip derinleştirilmesi gerekiyordu. Mağduriyet yalnızca dindarlarla sınırlı olarak anlaşıldı. Diğer mağdur kesimleri görmeden, onların hakkını teslim etmeden ‘yola devam’ edildi. Başlangıçta bazı çabalar gösterilmişti: Değişik kimliklere yönelik çalıştaylar, tarihin acı sayfalarını açarak özür dilemeler…
Bazı ilklere imza atıldı. Ancak, ‘öteki’ni gerçekten anlayabilecek iklim oluşmadı. Bazı farkındalıklar, parlayıp söndü. Karşılaşılan zorluklar, kısa sürede devletin fabrika ayarlarına dönüşünü beraberinde getirdi. Sonuç olarak, muhafazakar iktidar döneminde, farklı kimliklere özgürlük sağlayabilecek adımlar atılamadı.
Kendine demokrat
Bu tıkanmanın sebebi yalnızca iktidar değildi. Cumhuriyetçi-laik kesimin yaklaşımları da ön açıcı olmadı. Uzun yıllar boyunca korkular üzerine inşa edilen bir muhalefet stratejisi görmüştük. Döndü dolaştı, iktidar aynı noktaya geldi. Muhalefetin AB süreci, Kürt meselesi, Ermeni meselesi, Aleviler gibi konularda iktidarın gerisinde kaldığı bir dönem var.
Şimdi roller değişti. Muhalefet içinde demokratikleşme konusunda kaygıların öne çıkması, yeni bir durum. Hatırlayalım; muhalefet açılımlara sıcak yaklaşmıyordu. Son 20 yıllık tecrübeyi, yeni baştan analiz etmemiz gerekiyor. Şunu görebiliyoruz: Çoğunluk ‘kendine demokrat’, yani demokrat değil. Ortalama dindar, meseleye daha çok kendine konan engeller açısından bakıyor.