AK Parti, bir değişim ihtiyacı ve rüzgarını arkasına alarak üst üste seçimler kazandı. Geleneksel askeri / bürokratik vesayet darbeler yedi. Bu süreç, dünyanın dört bir yanında ilgi görürken, içeride de ciddi bir destek buldu.
Ancak, 16 yıl aralıksız iktidar olmak, Türkiye gibi demokrasi anlayışının derinleşmediği, demokratik kurumların sağlamlaşmadığı bir ülkede önemli bir handikaptı.
Bölgedeki kaotik durum, çözüm sürecinin sonuçsuz kalması ve 15 Temmuz darbe girişimi, iktidarı olumsuz yönde etkiledi. Mutlak iktidar, giderek, denetlenemeyen bir güce dönüştü. Bu partiye de yansıdı. İstişare yani danışma geleneği unutuldu. Önce parti organları, sonra devlet kurumları “tekçi” zihniyetin kontrolüne girdi. Benimsenen güvenlikçi çizgi, iç ve dış konjonktürü “beka” sorunu üzerinden okuma refleksi, otoriterleşme… Suriye… Irak’taki belirsizlik, PKK’nın silahları bırakma sözünden hendekler siyasetine geçişi, 15 Temmuz… OHAL… Batıdan uzaklaşma… “Terörle mücadele esastır” şeklindeki geleneksel söyleme dönüş… Bunlar olurken, ABD’nin, gelişmekte olan ülkelerden parayı çekmesi… Hızla yükselen dolar, bir ekonomik dönemin sonu… AK Parti ülkeyi OHAL’siz yönetemez noktaya geldi.