Bugün itibariyle, Türkiye’ye özgü Başkanlık Sistemine resmen geçmiş bulunuyoruz. Önümüzdeki 5 yıla, Başkan olarak Tayyip Erdoğan yön verecek. Şunu da öngörebiliyoruz: Erdoğan, birlikte seçime gittiği MHP ile işbirliğine, sürekli ihtiyaç hissedecek. AK Parti’nin Meclisteki sandalye sayısı artık 301’in altında. Tabii, Meclis-Cumhurbaşkanı ilişkisinin pratiği açısından, nasıl bir dengenin şekilleneceğini, zaman içinde göreceğiz. Eğer AK Parti Meclis'te 301’in üzerinde bir çoğunluk oluşturabilseydi, denklem daha basit olacaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, “koalisyon yapabiliriz” sözünün, şimdi daha anlamlı hale geldiğini görüyoruz. Bahçeli artık (koalisyon ortağı olarak) daha talepkar davranabilecek. Beklenenin üstünde oy alan Bahçeli'nin, küçümsenmeyecek bir aktör olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bu yazı yazılırken, Devlet Bahçeli, “yerli ve milli” vurgusunu dile getiren bir konuşma yapıyordu. Tabii İyi Parti'nin de hatırı sayılır (%10 civarında) oyu var. Ülkedeki siyasi/toplumsal merkezin, son dönemde, dindarlıktan çok, milliyetçilik eksenine oturduğunu düşünmek mümkün. Sorunlar Türkiye’nin önünde çok ciddi ekonomik, siyasi, sosyal sorunlar bulunuyor. Bu sorunlara MHP ile ittifak ederek çözüm aramak neye yol açabilir? Kürt sorunundaki “güvenlikçi” yaklaşım ne sonuç verebilir? AB konusunda yeni bir sayfa açılabilir mi? Başlayan yeni dönemin neler getirebileceğini kestirmek kolay değil. Tayyip Erdoğan 2000’lerin başındaki çoğulcu çizgiyi yeniden canlandırabilecek mi? Veya daha farklı bir çoğulculuk mu aranacak? Muhalefet, Muharrem İnce’yle başlattığı dalgayı sürdürebilecek mi? Yoksa süreç içinde farklı muhalif arayışlar mı gelişecek? En kritik soru: Yeni bir toplumsal uzlaşma için, yeni...