Geçen sene 10 Kasım'da Cumhurbaşkanı Erdoğan hem yurtiçinde hem de yurtdışında çok yankı bulan bir konuşma yaptı. Kimilerinin "Atatürk açılımı" diye adlandırdığı bu tarihi dönemeçte Mustafa Kemal'in mirasına sahip çıktı Cumhurbaşkanı. İlk anda Atatürk açılımını yaklaşan seçimlerde başka kesimlerden oy alma çabası olarak yorumlamak da mümkündü, ancak bu sınırlı bir açıklama olur. Gerçekte, Cumhurbaşkanı seçildikten ve 15 Temmuz girişiminden kurtulduktan sonra Erdoğan'la "devlet" arasında geçmişte olduğu düşünülen çatışma sona ermişti. Türkiye'nin yönetimine "dışarıdan" bir aday olarak seçilen Erdoğan eskiden müesses nizamın alternatifiydi belki, ama bu görevde kala kala müesses nizamın bizzat parçası oldu. Atatürk açılımı da basit bir oy avcılığı değil, devletin en önemli makamının gerektirdiği bir söylem, kutuplaşan toplumda yumuşama yönünde bir adımdı. Toplumda ulusalcılık dalgası yeniden yükselirken devlet söylemiyle siyasetçi refleksi denk düşmüştü aynı zamanda. Ancak Türkiye her normalleşmeye başladığında çıkan engeller gibi Atatürk açılımının ardından da tuhaf gelişmeler yaşanmaya başladı. Erdoğan'ın Atatürk açılımı rahatsızlık vermeye başladı.