Aslı Erdoğan'ın tek bir cümlesinden kopan fırtına sırasında pek çok kişinin dediğinin aksine "Orhan Pamuk gibi Nobel almak istiyor" değildi aklımdan geçen. Ama Orhan Pamuk'un bir başka tespitini hatırladım; bir yazarının görevinin kendi ülkesinin aile sırlarını dünyaya duyurmak olduğunu. Dünyanın birçok yazarının şöhret macerası bu sırları duyurmaktan geçtiği, bunun da bir pazarlama yöntemi olduğu kuşkusuz. Ama bir aşamadan sonra yazarlardan, daha doğrusu bütün sanatçılardan beklenen seslerini yükseltmeleri. O aşamaya gelindiğinde iş çoktan PR'ı geçmiş, insani ve vicdani bir sorumluluğa dönüşmüş demektir. Yazı macerasını biraz takip edenler PR konusunda Aslı Erdoğan'ın ne kadar başarısız ve isteksiz olduğunu da bilir. İstese bu taktikleri çok önceden denerdi, sonra koca bulup gidip Londra'da kebapçı falan işletirdi şöhret için yırtınan başka yazarlar gibi. Bunu yapmadı, yapmaya karakteri de uygun değil. Ama aynı şekilde susmaya da razı olmuyor işte. Gerçi kimsenin bir yazarı tanımak, kitaplarını okumak gibi bir derdi olduğunu da sanmıyorum. Şu demeç tartışması basının yetersizliğini bir kez daha hatırlattı. Gaza gelmeye, milliyetçilik pompalamaya, var olan milliyetçi rüzgardan faydalanıp kendilerine 'like' sağlamaya ne kadar hevesli bizdeki kanaat önderleri.