Hiç tanışmamış, bir kere bile konuşmamış olmama rağmen bana yakın geliyor. Bazen televizyonda mimiklerine, yüz ifadesine, bakışlarına denk geliyorum ve “Mükemmel karikatürü çizilebilir,” diye içimden geçiyor. Eski Türkiye olsaydı Leman dergisinde bir karakter bile olabilirdi.
Sanırım en çok da Eski Türkiye’yi hatırlattığı için sempatik geliyor bana. Türkiye Cumhuriyeti’nde taşradan çıkan bir gencin ülkenin en iyi okullarında okuyup, mühendis olup ülkenin en yüksek makamlarına gelebileceğini gösterdiği, bu Cumhuriyet’in hepimize bu fırsatı verdiğini hatırlattığı için. Kim ne derse desin, bu Cumhuriyet’te tüm kusurlarına rağmen meritokrasi soyadın kapıyı açtığı birçok Birinci Dünya ülkesinden daha kuvvetli.
Özal, Demirel, Erbakan’lı “mühendisler ve ideoloji” kuşağının bir devamı olan Binali Yıldırım’ın hızlıca tünel kazan, yol yapan, havalimanı yapan pratikliğine karşı da bir Fransız komünisti sayılırım aslında. Özellikle şehirler konusunda iflah olmaz bir muhafazakârım. Yıkılıp yenisinin yapılmasındansa korunup çivi çakılmamasından yanayım. Hiç yol yapılmasa bana uyar; St. Tropez’e otoban yapılmadığı için büyüsünü koruyor.